Obsesif kompulsif bozukluk (OKB); duygusal, bilişsel ve davranışsal belirtilerle ilerleyen çok boyutlu ve kompleks bir psikolojik sorundur. Bu sorunda obsesyonlar (takıntı) ve kompulsiyonlar (zorlantı) bir arada görülür. Obsesyonlar kişide kaygı ve sıkıntıya yol açan, kişinin aklına istemsizce gelen tekrarlayıcı düşünceler, görüntüler ve dürtüler olarak tanımlanır. Kompulsiyonlar ise obsesyonun ortaya çıkardığı sıkıntıyı gidermek amacıyla girişilen tekrarlayıcı davranışlardır. Kompulsiyonlar zihinsel süreçler de olabilir.1
Ruhsal Hastalıkların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı DSM-5’de OKB; obsesyonların, kompülsiyonların ya da her ikisinin birlikte varlığı ile ilişkili olarak tanımlanmaktadır. DSM-5’e göre; istenmeden gelen, çoğu kişide belirgin bir kaygı ya da sıkıntıya neden olan, yineleyici ve sürekli düşünceler, dürtüler ya da imgeler vardır. Kişi bu düşüncelere, dürtülere ya da imgelere aldırmamaya ya da bunları baskılamaya çalışır ya da başka bir düşünce ya da eylemle bunları etkisizleştirmeye çalışır. Kişi obsesyonlarına tepki olarak ya da katı bir biçimde uyulması gereken kurallara göre yapmaya zorlantı hissettiği yinelemeli davranışlar ya da zihinsel eylemler sergiler. Bu davranışlar ya da zihinsel eylemler kişinin yaşadığı kaygı ya da sıkıntıyı azaltmaya veya korku yaratan olay ya da durumdan korunmaya yöneliktir.1
Obsesif kompulsif bozuklukta kişi;
Sık görülen obsesyonlar
Sık görülen kompulsiyonlar
Kompulsiyonlar, obsesyonların yol açtığı zorlayıcı duygulardan uzaklaşma ve korkulan olumsuz olayları (felaketleri) engelleme işlevine sahip kaçınma davranışlarıdır. Kompulsif davranışlar sonucunda kişinin kaygı, utanç, tiksinti gibi duygularında kısa süreli bir azalma olur. Bunun yanı sıra kişi kompulsiyonları aracılığıyla başına gelmesinden kaygı duyduğu “felaketleri” önlediğinden kısa bir süreliğine emin olur ama şüphe hızla geri döner, kaygı artar ve davranışlar tekrarlar. Bu şekilde kompulsiyonlar güçlenerek sürer. Kişi kompulsiyonlara girişmediğinde gerçekten kaygı duyduğu olumsuz olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini de göremez. Bunları kendi engellediğine daha fazla inanır. Çözüm olarak görülen kompülsiyonlar aslında obsesyonları ve yarattıkları duygusal sıkıntıyı sürdüren döngünün merkezindedir.
OKB’nin nedenlerine yönelik yapılan çalışmalarda genetik yatkınlık, beyin yapısı ve işlevleri, çevresel ve sosyal öğrenme faktörleri gibi değişkenler ele alınır. OKB’nin gelişiminde genetik yatkınlığın rolü olabileceğini gösteren bulgular vardır. Birinci derece akrabalarda ailesel OKB geçiş riskinin %11-12 oranında, OKB olan kişilerin ebeveynlerinde OKB belirtilerinin %13 oranında olabileceği görülmüştür.2,3 Ayrıca OKB gelişiminde nörokimyasal değişkenlerinde etkili olduğunu gösteren çalışmalar vardır.4 OKB vakaları ile yapılan çalışmalarda beyin-omurilik sıvısı, serotonin ve trombositlerde salgılanan serotonin azalması ile ilgili bulgular vardır. Beyin görüntüleme yöntemlerinden f-MRI sonuçlarında OKB’de orbitofrontal, anterior singulat ile kaudat çekirdek ve amigdalada aktivasyonu saptanmıştır.5
Kompulsiyonlar, obsesyonların yol açtığı zorlayıcı duygulardan uzaklaşma ve korkulan olumsuz olayları (felaketleri) engelleme işlevine sahip kaçınma davranışlarıdır. Kompulsif davranışlar sonucunda kişinin kaygı, utanç, tiksinti gibi duygularında kısa süreli bir azalma olur. Bunun yanı sıra, kişi kompulsiyonları aracılığıyla başına gelmesinden kaygı duyduğu “felaketleri” önlediğinden kısa bir süreliğine emin olur ama şüphe hızla geri döner, kaygı artar ve kompulsif davranışlar davranışlar tekrarlar. Bu şekilde kompulsiyonlar güçlenerek sürer. Kişi kompulsiyonlara girişmediğinde gerçekten kaygı duyduğu olumsuz olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini de göremez. Böylece bunları kendi yaptığı davranışlarla engellediğine daha fazla inanır. Çözüm olarak görülen kompülsiyonlar aslında obsesyonları ve yarattıkları duygusal sıkıntıyı sürdüren döngünün merkezindedir.
DSM-5’e göre OKB’de obsesyon ya da kompulsiyon lardan en az birinin var olması, kişinin gün içerisinde vaktinin çoğunu obsesyon ve kompulsiyonları alması, klinik açıdan kişide belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, iş ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olması gerekir. Obsesyon ve kompulsiyonların, madde, ilaç veya tıbbi bir hastalığın genel fizyolojik etkilerine bağlı olmaması, bu bozukluğun başka bir ruhsal hastalıkla daha iyi açıklanmaması gerekir.1
OKB’nin değerlendirilmesi aşaması sıklıkla bir psikolog ve/veya bir psikiyatrist tarafından yapılır ve genellikle şu adımları içerebilir:
Klinik görüşme: Kişiyle semptomları hakkında detaylı bir değerlendirme görüşmesi yapılır. Obsesyonları ve kompulsiyonları hakkında bilgi alınır. Klinik görüşme; semptomların sıklığı, şiddeti, süresi ve kişinin günlük yaşamı üzerindeki olumsuz etkileri hakkında detaylı bilgi alınmasını sağlar.
Mental durum değerlendirmesi: Kişinin duygudurumu, zihinsel işlevleri, gerçeği değerlendirmesi ve iç görüsü gibi mental durumu değerlendirilir. Bu mental durum değerlendirmesi, eşlik eden bir başka ruh sağlığı sorunu olup olmadığını belirlemeye de yardımcı olur.
Obsesyon ve kompulsiyon değerlendirmesi: Kişinin obsesyonları ve kompulsiyonları belirlenir. Obsesyonların içeriği, sıklığı ve kişinin bu düşüncelerinin şiddeti değerlendirilir. Aynı şekilde kişinin kompulsiyonlarının sıklığı, türü ve kişinin bu davranışları üzerindeki kontrolü değerlendirilir.
Psikolojik testler: OKB belirtilerini değerlendirmek ve iyileşmeyi takip etmek için bazı özel psikolojik testler kullanılabilir. Bu testler obsesyonlar, kompulsiyonlar ve anksiyete düzeyi gibi belirli alanlarda daha fazla bilgi sağlayabilir. Sıklıklla Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Ölçeği kullanılır. Bu ölçekle kişilerin obsesyonları ve kompulsiyonları değerlendirilir ve kişinin yaşam kalitesini ne düzeyde etkilediği ölçümlenir.
Gözlem: Kişinin obsesyon ve kompulsiyonlarının, günlük yaşam aktiviteleri üzerindeki etkilerini gözlemlemek önemlidir. Bu, OKB'nin işlevsellik üzerindeki etkilerini anlamak ve kişinin öz izlem yaparak obsesyon ve kompulsiyonlarının sıklığını, süresini, şiddetini ve türünü değerlendirmek için yapılır.
Diğer faktörlerin değerlendirilmesi: Diğer ruh sağlığı sorunları, önceki tanı ve tedavi geçmişi, stres düzeyi ve kişinin sosyal destek bağları vb. gibi faktörler de değerlendirilir. Bu faktörler, OKB'nin gelişiminde ve sürmesinde rol oynayabilir.
Bu değerlendirme süreci, kişinin semptomlarını anlamak ve etkili bir tedavi planı oluşturmak için önemlidir.
OKB tedavisinde Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) veya antidepresan ilaçlar kullanılmaktadır.6,7 Sadece ilaç kullanımı tam ve kalıcı iyileşme için yeterli değildir.8 Bilimsel çalışmalarda ve uluslararası klinik uygulama kılavuzunda OKB tedavisinde en etkili yaklaşımın Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) olduğu görülmektedir.9,10,11,12,13 BDT ilaçla birlikte veya ilaç kullanımı olmadan da uygulanabilir.
Obsesif kompulsif bozukluk tedavisinde, tercih edilen ilk ilaçlar genellikle klomipramin gibi trisiklik antidepresanlar ile SSRI'lar (Seçici Serotonin Geri Alım İnhibitörleri) arasından seçilir. Klomipramin, SSRI'lara göre daha güçlü bir etkiye sahip olmasına rağmen, yan etkilerinin yoğunluğu nedeniyle genellikle tedavinin başlangıcında tercih edilmemektedir. Dolayısıyla, tedaviye genellikle önce SSRI'larla başlanır ve gerekli durumlarda klomipramin gibi trisiklik antidepresanlar da tedavi planına dahil edilir.14
BDT ile tedavi sürecinde temel olarak üstüne gitme ve tepki engelleme (ERP) yöntemleri uygulanır. Terapide, öncelikle kişilerde obsesyonları ortaya çıkaran ve sıkıntı yaratan olaylar, yerler, kişiler, nesneler ile sorunu sürdüren kaçınma davranışları ve kompulsiyonlar belirlenir. Daha sonra bir plan doğrultusunda, terapist-danışan iş birliği ile seçilen bir adımdan başlayarak, kişi kaçındığı durumların üstüne gider ve aşamalı bir şekilde kişinin kaçınma davranışlarına son verir. Kişi, üstüne gitme sırasında korktuğu ‘’felaketleri’’ önlemek ve duyduğu kaygı, tiksinti gibi duyguları azaltmak için sergilediği kompulsiyonları yavaş yavaş azaltarak sonlandırır. Tedavi sonucunda kişi, tehdide karşı gerçekçi değerlendirme yapabilir ve kaygı toleransı artar. BDT ile kişilerin tedavi bittikten sonra da etkili baş etme yöntemlerini uygulaması hedeflenir. Böylelikle kalıcı iyilik hali elde edilir.
Etkili psikoterapi tedavisine ek olarak, sağlıklı yaşam tarzı değişikliklerini de sağlamak önemlidir. Bu değişiklikler arasında farkındalık temelli egzersizlerin uygulanması, düzenli uyku alışkanlıklarının benimsenmesi, dengeli bir beslenme düzenine geçiş yapılması ve alkol/kafein tüketiminin sınırlandırılması yer alabilir.15 Destek grupları da önemli bir rol oynayabilir; OKB vakalarıyla benzer deneyimler yaşayan bireylerle bir araya gelmek, kişilere deneyimlerini paylaşma ve başa çıkma stratejileri hakkında bilgi edinme olanağı sağlar.16 Ayrıca, gevşeme teknikleri ve derin nefes egzersizleri gibi yöntemler de, kişinin anksiyetesinin azalmasına ve stres seviyesini düşürmesine yardımcı olabilir.17 Hem kişinin kendisinin hem de ailesinin OKB hakkında doğru ve ayrıntılı bilgiye erişmesi, hastalığı anlamalarını ve tedavi sürecinde daha etkili destek almalarını sağlayabilir.
OKB, ruhsal hastalıklar arasında en sık görülen dördüncü bozukluk olarak değerlendirilmektedir.18 OKB’nin genel popülasyondaki yaşam boyu görülme sıklığı %2,3’tür.19 Başlangıç yaşı genellikle 18-25 yaş aralığıdır. Genellikle ergenlik ve erken yetişkinlik döneminde ortaya çıkar, ancak her yaşta başlayabilir. Kadınlarda erkeklerden daha yaygındır.20
OKB diğer psikolojik sorunlara sıklıkla eşlik etmektedir. En sık görülen psikolojik sorunlar depresyon ve diğer anksiyete bozukluklarıdır. Sıklıkla OKB ile görülen anksiyete bozuklukları arasında sosyal anksiyete bozukluğu, panik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu ve özgül fobiler yer alır.19
OKB vakalarında belirgin bir işlev kaybı görülür. OKB bireylerin günlük yaşamlarını önemli ölçüde etkileyebilecek bir dizi komplikasyona neden olabilir. Kişilerin obsesyon ve kompulsiyonlarına gün içinde belirgin şekilde uzun vakitler harcamaları, iş, okul ya da sosyal hayatlarında bozulmalara sebep olur. Diğer gündelik aktiviteleri yerine getirmede ciddi kısıtlıklar ortaya çıkar. Obsesyonlar ve kompulsiyonlar nedeniyle sürekli bir kaygı hissetmeleri duygusal olarak sıkıntılı olmalarına sebep olur.
OKB genellikle ani başlangıçlıdır ve sıklıkla stresli yaşam olaylarından sonra ortaya çıkar. Kişiler tedavi arayışına geç başvurabilirler. Bu nedenle OKB genellikle kronik bir seyir izler. Erken başlangıç, düşük sosyal işlevsellik, kronik seyir, düşük iç görü ve bizar obsesyonlar ve kompulsiyonlar olduğunda OKB'nin daha kötü bir seyri olma olasılığı yüksektir. Ancak, OKB'nin geç başlangıçlı olması, tedaviye hızlı başlama ve işlevselliğin korunması gibi faktörler, genellikle daha olumlu bir prognozla ilişkilidir.
Son yıllarda OKB hakkında yapılan çalışmalar, yeni tedavi yaklaşımları hakkında bilgi vermektedir. Derin beyin stimülasyonu (DBS), manyetik stimülasyon gibi nöromodülasyon teknikler yeni tedavi yaklaşımları olarak karşımıza çıkar. Bahsedilen tedavi yaklaşımları OKB’nin tedavisinde olumlu olabilecek sonuçlar elde etmektedir. Derin beyin stimülasyonu, beyindeki belirli bölgelere elektrot yerleştirilip düzenli elektrik akımları göndererek sinirsel aktiviteyi değiştirmeyi hedefler. DBS, bazı OKB vakalarında semptomların azalmasına yardımcı olabilir.21 DBS’ye ek davranış terapisi uygulamalarının tedavi etkililiğini arttırabildiğini gösteren bulgular yapılan son çalışmalarda rapor edilmiştir.22
Ekibimiz Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu’nun BDT Eğitimlerini tamamlamış, süpervizyonu altında klinik deneyim kazanmış, geliştirdiği model çerçevesinde çalışan klinik psikologlardan oluşmaktadır.
Prof. Dr.
Klinik Psikolog
Dr. Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Psikolog