image

Duygularımız Bize Ne Söylüyor?

image
Yazan:Selin Sak
image
Düzenleyen:Selin Sak

Hayatımızın her anında duygularla iç içeyiz. Bazen kalbimiz hızla çarpar yoğun bir kaygı hissederiz, bazen de ne hissettiğimizi anlamadan öfkeyle dolarız ya da içimizi bir hüzün kaplar. Peki, bütün bu hissettiklerimiz bir tesadüf mü? Yoksa her bir duygunun bir anlamı, işlevi var mı? Bu yazıda, duyguların neden var olduğunu, bize ne anlatmaya çalıştıklarını ve ne zaman bir sorun haline gelebileceklerini birlikte keşfedeceğiz.  

Duyguların işlevi 

Duygular, aslında bize yol gösteren rehberlerdir. Bizi hayatta tutar, yaşadıklarımızı anlamlandırmamıza yardımcı olur ve karşılaştığımız yeni durumlar karşısında uyum sağlamamızı kolaylaştırır. Aynı zamanda değerlerimizi, ihtiyaçlarımızı ve sınırlarımızı hatırlamamıza yardımcı olur. 

Bazı duygular evrenseldir, doğuştan gelir ve otomatik olarak ortaya çıkar. Örneğin mutluluk, korku, öfke, üzüntü, şaşkınlık ve tiksinti... Bu temel duygular, hayatta kalma mekanizmamızın temel parçasıdır. Öte yandan, sosyal çevre, kültürel farklılıklar ve kişisel deneyimlerin etkisiyle utanç, suçluluk, hayal kırıklığı, gurur, pişmanlık, kıskançlık ve sevgi gibi daha karmaşık duygular öğrenilir. Bu duyguların ortaya çıkışı, kişinin öğrenme geçmişine, değerlerine ve çevresine göre farklılık gösterir. 

Her duygu, beyinde limbik sistem adı verilen bölgenin aktif hale gelmesiyle ortaya çıkar. Amigdala, hipokampus, talamus ve hipotalamus; duyguların işlenmesinde kritik rol oynar. Bir tehlike ya da tehdit algıladığımızda, bedenimiz “savaş ya da kaç” tepkisi verir. Bu sırada adrenalin ve kortizol hormonları salgılanır; kalp atışı hızlanır, nefes alış verişi sıklaşır, kaslar gerilir. Bu fizyolojik değişimler, bedenin bizi koruma refleksidir. Yani duygular hayatta kalmamızı sağlayan psikofizyolojik tepkilerdir. 

Duygular, yaşadığımız duruma dair bize nasıl ipuçları verir, gelin birlikte bakalım:

  • Mutluluk: Olumlu bir deneyim yaşadığımızda mutluluk hissederiz. Bu duygu, bizi mutlu eden davranışları sürdürmemiz için motivasyon sağlar.
  • Korku: Tehdit veya tehlike içeren bir durumla karşılaştığımızda ortaya çıkar. Korku, tehlike karşısında kendimizi koruyacak şekilde davranmamızı sağlar. 
  • Öfke: Engellendiğimizde, haksızlığa uğradığımızda öfkeleniriz. Öfke, sınırlarımızın aşıldığını fark ederek sağlıklı sınırlar çizmemize ve değerlerimizi korumamıza yardımcı olur. 
  • Üzüntü: Bir kayıp yaşadığımızda ya da önemli bir şey sona erdiğinde üzgün hissederiz. Üzüntü, duygularımızı paylaşmamızı, yardım istememizi ve durumu kabul etmemizi kolaylaştırır. 
  • Şaşkınlık: Çoğumuz beklenmeyen durumlar karşısında şaşırırız. Şaşkınlık, dikkatimizi toplayarak yeni durumu anlamlandırmamıza ve uyum sağlamamıza yardımcı olur. 
  • Tiksinti: Genellikle, zarar görebileceğimiz ya da rahatsız edici şeyler karşısında tiksinti duyarız. Tiksinti, kendimizi korumamızı ve zararlı durumlardan uzaklaşmamızı sağlar. 

Bunun yanı sıra, sosyal canlılar olduğumuz için evrimsel olarak bir grup içinde var olma ve aidiyet ihtiyacı hissederiz. Duygular, kişinin sosyal ortama uygun davranmasına ve oraya adapte olmasına yardımcı olur. Bu durum, sosyal bağların güçlenmesi ve toplumsal düzenin korunması açısından büyük önem taşır. Örneğin sevgi, empati becerisinin gelişmesine katkı sağlar ve kişiler arası ilişkileri güçlendirir. Utanç, kişiyi grup normlarına uygun davranmaya yönlendirir. Suçluluk ise değerleri doğrultusunda doğru kararlar almasını destekler. 

Duygular ne zaman sorun haline gelir? 

Her duygunun bir işlevi olsa da, bazen duyguların sıklığı ve yoğunluğu aşırılaştığında ya da belirgin şekilde azaldığında sorun haline gelebilir. Sürekli ve yoğun düzeyde kaygı, öfke veya mutsuzluk hissetmek, kişinin psikolojik sağlığını olumsuz etkileyebilir. Duygular, kişinin günlük yaşamını ve işlevselliğini olumsuz etkilemeye başladığında artık sorun olarak değerlendirilir. 

Duyguların sorun haline gelmesindeki kritik nokta, rahatsızlık veren duygulardan uzaklaşmak amacıyla sergilenen kaçınma davranışlarıdır. Kişi yoğun ya da rahatsız edici duygulardan kurtulmaya çalıştığında kısa süreli bir rahatlama yaşasa da, kaçınma davranışları uzun vadede duygularla temas etmeyi engelleyerek sorunun sürmesine yol açar. Bu nedenle, duygulardan kaçmak yerine onları tanımak, anlamak ve deneyimlemek psikolojik iyi oluşun temelini oluşturur. 

Örneğin, kapalı alanlarda yoğun korku yaşayan biri, asansöre binmekten kaçınarak bu duyguyu hiç deneyimlemeyebilir ya da bir yakınıyla asansöre binerek korkusunu anlık olarak azaltabilir. Ancak bu durum, uzun vadede kapalı alan korkusunun sürmesiyle ve kişinin çeşitli alanlardaki işlevselliğinin olumsuz etkilenmesiyle sonuçlanır. Oysa kapalı alanlardan kaçınmak yerine, korktuğu durumlara aşamalı olarak girip bu duyguyla temas etmeye başladığında, zamanla hem korkusu azalabilir hem de duygu toleransı güçlenir.

Psikoterapide duygularla çalışmak 

Psikoterapi, duygularımızı tanımamıza, anlamamıza ve onları kabul etmemize yardımcı olur. Özellikle Bilişsel ve Davranışçı Terapiler (BDT), duygularla ilişkili düşünce ve davranışları ele alarak yaşam kalitesini artırmayı hedefler. BDT’de sık kullanılan “üstüne gitme” tekniği, kişinin kaçındığı duygularla adım adım temas etmesini sağlar. Amaç, duyguları bastırmak değil; onlarla birlikte devam edebilmektir. Kişi işlevsel adımlar atıp duygularını deneyimlemeye izin verdikçe, duygu toleransı artar ve yaşamı üzerindeki kontrol algısı güçlenir. 

Sonuç olarak, duygular zaman zaman karmaşık ve zorlayıcı görünse de, her biri bize ihtiyaçlarımızla, sınırlarımızla ve değerlerimizle ilgili bir şeyler anlatır. Onları bastırmak veya yok saymak yerine, verdikleri mesajları dinlediğimizde hem kendimizi daha iyi anlayabilir hem de psikolojik olarak güçlenmeye başlayabiliriz. 

Selin Sak

Klinik Psikolog, Bilişsel ve Davranışçı Terapist

Yayımlandığı Tarih: 15/11/2025
image
  1. Ekman, P. (2007). Emotions revealed: Recognizing faces and feelings to improve communication and emotional life. Macmillan. 
  2. Ekman, P. (2016). What scientists who study emotion agree about. Perspectives on Psychological Science, 11(1), 31–34. 
  3. Greenberg, L. S. (2015). Emotion-focused therapy: Coaching clients to work through their feelings (2nd ed.). American Psychological Association. 
  4. Skinner, B. F. (1953). Science and human behavior. Macmillan. 
  5. Şalcıoğlu, E. (2022). Bilişsel ve davranışçı terapilerde vaka formülasyonu ve terapi planlama: Klinik davranış analizi yaklaşımı. Nobel Akademik Yayıncılık. 
  6. Dyce, J. M., Dyce, I. M., & Johnson, W. C. (1973). Stress and decision-making in dental practice. Quintessence Books. 
  7. American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). American Psychiatric Publishing. 
  8. Kring, A. M., & Werner, K. H. (2004). Emotion regulation and psychopathology. In P. Philippot & R. S. Feldman (Eds.), The regulation of emotion (pp. 359–385). Psychology Press. 
  9. Vatan, S. (2017). Duygular ve psikolojik belirtiler arasındaki ilişkiler. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 9(1), 45–62. 
  10. David, D., Cristea, I., & Hofmann, S. G. (2018). Why cognitive behavioral therapy is the current gold standard of psychotherapy. Frontiers in Psychiatry, 9, 4.  
  11. Linehan, M. M. (1993). Cognitive-behavioral treatment of borderline personality disorder. Guilford Press.