image
29/01/2024

Sağlık Kaybı: Kanser Tanısı Almak

Kanserin son yıllarda giderek artan bir sağlık sorunu haline geldiğini düşündüğümüzde, çoğumuzun çevresinde kanser tanısı almış birisinin olma olasılığı çok yüksek.1 Peki, kanser tanısı alan kişiler neler deneyimliyorlar, psikolojik olarak nasıl süreçlerden geçiyorlar hiç düşündünüz mü? Bu yazımda bu soruyu yanıtlamaya çalışacağım.  

Kanser tanısı almak

Kanser tanısı almak; beklenmedik olması, zorlu koşullara adapte olmayı gerektirmesi, sağlık kaybı yaşanması ve çeşitli belirsizlikleri içermesiyle stresli bir yaşam olayıdır. Kanser olduğunu öğrenmek kişinin hayat akışında ciddi bir kriz yaratır. Dolayısıyla kişinin kanser tanısı aldıktan sonra psikolojik olarak zorlanması anlaşılır bir durumdur.2,3  

Arabayla düz bir yolda giderken önünüze büyük bir çukur çıktığını ve sert bir manevra yaparak yoldan çıktığınızı, o an direksiyon hakimiyetinizi kaybettiğinizi düşünün. Nasıl hissedersiniz? Kanserin kişinin hayatında yarattığı etki de benzerdir aslında. Tanıyı öğrendiği güne kadar kişinin günlük hayatı; işi, çocuklarının bakımı, sosyal yaşamı benzer seyrinde devam ederken, bir anda böyle bir durumla karşı karşıya kalmak kişinin hayat akışını böler ve yaşamı üzerindeki kontrol algısını azaltır. Bu durum kişide çaresizlik ve umutsuzluk yaratırken, sürecin getirdiği belirsizlik kaygı uyandırabilir. Bunun yanı sıra kanser tanısı alan kişinin öfke, üzüntü, hayal kırıklığı gibi duygular deneyimlemesi de beklendik bir durumdur.4 

Aslına bakarsanız kanser tanısı almak bir sağlık kaybıdır ve kişide yas tepkileri ortaya çıkarır. Yazıma kanser sürecinde yasın evrelerinin nasıl deneyimlendiğinden bahsederek devam etmek istiyorum. 

Sağlık kaybı ve yasın beş evresi

Kayıp dendiğinde birçoğumuzun aklına birinin ölümü gelir. Ancak boşanma, işten ayrılma, göç etme, hastalık tanısı alma gibi olaylar da insanların hayatında bir kayıp olarak görülür ve yas tepkilerini ortaya çıkarır. Kayıp sonrası yas sürecinde temel olarak beş evreden geçeriz. Bunlar; inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabuldür.5 

Kanser tanısı almak, kişinin hayatında sağlık kaybına neden olduğu için kişinin bu süreçlerden geçmesi beklendik bir durumdur. Yaşanan kayıptan sonra bahsedilen yas tepkilerinin ortaya çıkması normaldir. Hatta kişinin yaşadığı deneyimi anlamlandırması ve kaybı kabul etmesi açısından sağlıklı tepkilerdir aslında. 

Hatırlatmak isterim ki herkesin olaylara yönelik bakış açısı, duyguları ve davranışları kendine özgü olduğu için yasın evrelerinin deneyimlenme sırası ve süresi kişiye göre değişebilir. Bazen kişi birkaç evreyi aynı anda deneyimleyebilir ya da daha önce geçmiş olduğu evreye geri dönebilir.5 

Gelin yasın evrelerini birlikte inceleyelim: 

İnkar: “Böyle bir şey benim başıma gelmez.” “Bir yanlışlık, karışıklık olmalı.” 

Kişi, kanser olduğunu ilk duyduğunda şok olur ve durumun gerçekliğini kabul edemez. Başına böyle bir şey gelmesinin imkansız olduğunu düşünerek kanser olduğunu inkar eder.  

Öfke: “Neden beni buldu?” “Kanser olmayı hak etmedim!” 

Genellikle haberin ilk şoku atlatılıp, durumun gerçekliği kabul edildikten sonra öfke ortaya çıkar. Kişi “Neden ben?” sorusuna yanıt bulmaya çabalar. Aslında bir anlam arayışı içerisindedir. Bu durumun haksızlık olduğunu düşünerek; hastalığa, kendisine, çevreye karşı öfke hisseder ve suçlayıcı olabilir.  

Pazarlık: “Kendimi yıpratmasaydım böyle olmazdı.” “Keşke daha sağlıklı yaşaydım.” 

Kişi öfkesi biraz azaldıktan sonra kanser olmakla ilgili bir uzlaşma çabası içerisine girer yani zihinsel bir pazarlık halindedir. Geçmişte yaşadığı olayları düşünüp “keşke” ile başlayan cümleler kurar. Kimi zaman da olabilecek olumsuz sonuçları, tanrıya sözler vererek engelleyebileceğini ya da erteleyebileceğini düşünür. 

Depresyon: “Hiçbir şey yapmak istemiyorum.” “Umutsuz ve çaresizim.” 

Bu aşamada kişi kaybıyla yüzleşip bir nevi yasını tutmaya başlar. Kişinin mutsuz hissetmesi, hiçbir şey yapmak istememesi ve çözüm yolu bulamayacağını düşünmesi olası bir durumdur. Kabul evresine geçişi kolaylaştırmak için kişinin
duygularını deneyimlemesi ve dışa vurması önemlidir. 

Kabul: “Böyle bir durum ne yazık ki başıma geldi.” “Bu süreci daha iyi yönetmek için neler yapabileceğime bakacağım.” 

Kabul evresine geçildiğinde, kişi artık kanser tanısı aldığını kabul eder ve süreci yönetmekle ilgili planlar yapmaya başlar. Kişi planları doğrultusunda adım attıkça kontrol algısı güçlenir ve attığı adımlar onun içinde bulunduğu duruma adapte olmasını sağlar. 

Terapide kanser sürecine yönelik nasıl çalışılır?

Kanser sürecinin hem fiziksel hem de psikolojik açıdan zorlayıcı deneyimler içerdiğini kabul etmek gerekir.4 Kişinin bu süreci daha iyi yönetebilmesi ve baş etme becerilerini güçlendirmesi için terapi desteği alması faydalı olacaktır. Terapide, kişinin kanser sürecinde yaşadığı psikolojik sorunlara ve yaşam kalitesini artırmaya yönelik çalışırken, Bilişsel ve Davranışçı Terapilerin (BDT) en etkili terapi yaklaşımlarından olduğu bilinmektedir.6,7 

Terapide kanser sürecine yönelik çalışırken kişinin; 

Yas tepkilerini tanıması ve içinde bulunduğu süreci anlamlandırması,  

Duygularıyla temas etmesi ve onları taşıyabilme kapasitesinin artması,  

Zorlandığı durumları kabul etmesi ve çözüm yolları bulması, 

Sağlıklı iletişim kurarak çevresiyle duygu paylaşımında bulunması ve sosyal destek kaynaklarının güçlenmesi, 

Yaşamını yeniden yapılandırarak kanser sürecine adapte olması, 

Koşulları göz önünde bulundurularak keyif alacağı ve yeterlilik algısını artıracak aktivitelerde bulunması hedeflenir. 

Bütün bunlar kişinin duygularını kabul etmesini, hastalığa yönelik farklı bir bakış açısı geliştirmesini ve kanser sürecini daha iyi yönetebilmesini sağlar. Bunun yanı sıra kişinin deneyimleyebileceği psikolojik süreçlerle ilgili bilgi sahibi olması ve sürece yönelik plan yapması belirsizliğin ve kaygının azalmasına yardımcı olur. Kişi süreç içerisinde atabildiği adımlar olduğunu gördükçe yaşamı üzerindeki kontrol algısı artarken, umutsuzluk ve çaresizliği azalır.

Sonuç olarak psikolojik dayanıklılığın artmasıyla; kişi direksiyon hakimiyetini geri kazanır, alternatif yollar bulur ve yeni bir rotadan yoluna devam eder. 

Devamını Oku
image
26/01/2024

Languishing

Yaşanan COVID-19 salgını ile sosyal ilişkilerin azalması, sıkılma, isteksizlik gibi durumlar arttı ve ‘’languishing’’ kavramı daha sık duyulur bir kavram haline geldi. Peki, languishing nedir? Bu yazımızda size languishing kavramını tanıtacağız.

Languishing nedir?

Languishing günlük hayatın sıradanlaşması, evde geçirilen sürenin artması, sosyal çevrenin azalması, belirsizlik ve izolasyon gibi faktörler sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Bu durumda isteksizlik, motivasyon eksikliği, sıkışmışlık, hayattan zevk alamama ve sürekli yorgunluk gibi belirtiler ortaya çıkar.1 Bu belirtilerin sıklığı ve yoğunluğu arttığında kişi günlük hayatını sürdürmekte sorun yaşar.

Languishing ile depresyon arasındaki fark

Depresyon; çökkünlük, isteksizlik, günlük işlerin aksatılması, sosyal çevreyle ilişkilerin kopması ve aktivitelerden keyif alamama gibi belirtilerle kendini gösterir. Languishing ve depresyon tanım olarak benzer gibi görülse de aralarındaki temel farklar şunlardır:

Depresyonda kişi belirtileri daha uzun süreli ve yoğun bir şekilde yaşar. Kişinin günlük işlevselliği ciddi bir şekilde etkilenir ve hayatını zorlaştırır.

Languishing, kişinin yaşadığı isteksizlik ve keyif alamama daha hafif ve kısa sürelidir. Languishing yaşayan kişiler, genellikle günlük aktivitelerini çoğunlukla yerine getirir ancak bu aktivitelerden tam anlamıyla keyif alamazlar.1,2,3

Languishing ile başa çıkmanın yolları:

Languishing ile başa çıkmak zorlu bir süreç olabilir. Bir terazi sistemi gibi, kişinin keyif aldığı aktiviteleri yapmadığında, hayatı durgunlaştığında terazinin bir kefesi gittikçe hafifler ve isteksizlik, sıkıntı kefesi ağır basar. Böylelikle kişinin hayatında dengeyi koruması zorlaşır. Ancak aşağıdaki bu adımlar languishing ile başa çıkmak için yardımcı olabilir.4

  1. Hedef belirlemek ve adım atmak: Küçük ve ulaşılabilir hedefler belirlemek isteği ve motivasyonu arttırabilir. O hedeflere ulaşmak sonraki adım için zemin oluşturur.
  2. Aktivite planlamak: Keyif alınan aktiviteleri günlük yaşama daha çok katmak kişinin yaşadığı sıkıntıyı azaltır ve yaşamdan daha çok keyif almasını sağlar.
  3. Sosyal ilişkiler kurmak: İzolasyon ve sosyal ilişkilerin azalması languishing’in ortaya çıkmasında önemli bir faktördür. Bu nedenle kişinin ailesiyle, arkadaşlarıyla iletişim halinde olması önemlidir.
  4. Profesyonel destek almak: Eğer languishing uzun süredir devam ediyor ve sıkıntıya neden oluyorsa profesyonel destek almak önemlidir.

BDT ve Languishing

Bilişsel ve Davranışçı Terapi seansları kişinin yaşadığı sorunlar ile başa çıkmasına yardımcı olan etkili bir terapi yaklaşımıdır. BDT seansları ile kişinin eskiden keyif aldığı aktiviteler tekrar hayatına dahil edilir. Böylelikle kişinin yaşama dair isteğini ve motivasyonunu artar. Aynı zamanda problemlerle daha etkili başa çıkabilmesi için problem çözme becerileri geliştirmesine yardımcı olur. Kişinin sosyal ilişkilerini güçlendirmesi ve sosyal izolasyonun azalması için adımlar atılır. BDT seansları sonucunda kişinin; yaşadığı sıkıntı azalır ve yaşam kalitesi artar.

Devamını Oku
image
09/10/2023

Saç ve Kıl Koparma: Trikotillomani

Trikotillomani diye bir kelimeyi hiç duydunuz mu? Ne olduğu hakkında bir bilginiz var mı? Trikotillomani, tekrarlayıcı bir şekilde saç, kaş, bıyık, kıl çekme ve koparma davranışının görüldüğü bir psikolojik sorundur. Kulağınıza ilginç gelebilecek bu sorunun toplumda görülme sıklığının hiç de azımsanmayacak kadar yüksek olduğunu tahmin eder miydiniz? Bu konuyla ilgili bir araştırma yaklaşık her 50 kişiden 1’inin yaşamları boyunca trikotillomani yaşayabileceğini bulmuştur.1 Bunun ne kadar ciddi bir oran olduğunu anlamak için orta boyutlarda bir yolcu uçağındaki yolculardan 4’ünün bu sorunu yaşadığını düşünebilirsiniz. Peki, trikotillomani nedir, belirtileri nelerdir, tedavide neler yapılabilir? Şimdi bu konuyu biraz daha detaylı ele alalım.

Trikotillomani nedir?

Trikotillomani (TTM), kişinin tekrarlı olarak kıllarını çekmesi ve koparması sonucu, belirgin olarak saç, kaş, kirpik ve/veya sakal kaybına uğradığı psikolojik bir sorundur. Bazen kişi seçtiği kılı sadece çekebilir, yani her çektiği kılı koparmaz. Kişinin kıl çekme ve koparma davranışı sadece baş bölgesindeki kıllarını kapsamaz. Yapılan bir araştırma, trikotillomanisi olan kişilerin yarısının kasık kıllarını da çektiğini ve kopardığını bulmuştur.2 Trikotillomani tanısı için kabul edilen kriterlere bir bakalım:3

  1. Kişinin vücut kıllarını (saç, kaş, kirpik, bıyık, sakal, kasık tüyleri vs.) tekrarlı olarak koparması ve kopardığı bölgede kelleşme meydana gelmesi.
  2. Kişinin kıl çekme ve koparma davranışını azaltmak veya durdurmak için tekrarlı başarısız girişimlerde bulunması.
  3. Kıl çekme ve koparma davranışının belirgin olarak sorun ve sıkıntılara yol açması (bireysel ve sosyal sıkıntı, mesleki ve diğer önemli alanlarda işlevsellik kaybı).
  4. Kıl çekme ve koparma davranışının başka tıbbi bir nedenden kaynaklanmaması (Örneğin, dermatolojik bir hastalık).
  5. Kıl çekme ve koparma davranışının başka psikolojik bir sorun ile açıklanır olmaması. Örneğin, kişi koparma davranışını bedeninde algıladığı ve sorun olarak gördüğü görüntüyü değiştirme çabasıyla yaptığı zaman trikotillomani tanısı söz konusu olmaz.

Çekme ve koparma davranışı nasıl ortaya çıkar, kişi bu davranışı neden sürdürür?

Trikotillomani, her yaş grubunda görülebileceği gibi sorunun ortaya çıkması genellikle ergenlik dönemlerine denk gelir.4 Bu sorunu yaşayan kişilerin çoğu kıl çekme ve koparma davranışının farkında olmadıklarını, bunu otomatik bir şekilde yaptıklarını söylerler. Diğer yandan farkındalıkla gerçekleşen kıl çekme ve koparma davranışında kişiler kılı kopardıkları bölgedeki saç veya kıl örüntüsünde doğru olmayan, rahatsızlık hissettiren bir düzensizlik olduğunu düşünerek kopardıklarını ifade etmişlerdir.5 

Kişinin kılı çekmesi ve koparması çeşitli duyumsal, duygusal ve bilişsel etmenler tarafından tetiklenir. Kişinin fiziksel duyumları kılı çekmesi ve koparması için en önemli faktörlerden biridir. Örneğin, kişi ellerini saçına götürür, saç kıllarının etrafında ellerini gezdirir, parmak uçlarıyla uygun saç telini arar, parmağında çevirir, saç telinin kalınlığını bakmak için parmak uçlarında saçları okşar ve uygun saçı bulduğunda çekerek koparır. Bazıları ise koparılan kılı dudak etrafında dolaştırarak ve dudağa batırarak keyif alır. Hatta bazı kişiler kopardığı kılı yutar. Bu alanda yapılan bir araştırma trikotillomani tanısı olan bireylerin beşte birinden fazlasının trikofaji olarak adlandırılan kopardığı kılı yutma davranışı sergilediğini göstermiştir.6 Trikofaji kişinin ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşmasına ve hatta cerrahi müdahaleler geçirmesine neden olabilmektedir. Kişi kıl koparmaya kendisine bir şekilde olumlu etki yapan bu fiziksel duyumları hissetmek için devam eder.

Fiziksel duyumların yanı sıra kişinin duyguları da çekme ve koparma davranışı için önemli bir etkendir. Kişi kılı koparmadan önce kaygılı, kızgın, stresli ve/veya üzgün hissedebilir. Kişi bu duygulardan uzaklaşmak veya bunları ortadan kaldırmak için rahatladığı, kendini iyi hissettiği davranışlar sergileyebilir. Eğer kişi saçını, kaşını veya kirpiğini kopardığında, elinde gezdirdiğinde veya yuttuğunda dikkatini zorlayıcı duygulardan alabiliyorsa ye da duygusal olarak rahatlıyorsa bu kişinin rahatsız hissettiği duygulara karşı geliştirdiği bir baş etme yöntemi olabilir. 

Son olarak kişinin birtakım düşünceleri çekme ve koparma davranışının ortaya çıkma ihtimalini arttırabilir. Örneğin, farkındalıkla saçını koparan kişi, "Burası düzensiz olursa kötü görünür, insanlar fark eder" gibi bir düşünceyle bunu yapabilir. Aynı zamanda kişi kendisine saç koparma davranışını kolaylaştıracak telkinlerde bulunabilir. Örneğin, “Sadece bir sakal telini koparacağım ve sonra duracağım” gibi. Diğer yandan otomatik bir şekilde koparma davranışında düşüncelerin davranışa bir etkisi olmaz.

Trikotillomani tedavisi

Trikotillomani tedavi edilmediğinde şiddetinde zaman zaman dalgalanmalar olan kronik bir sorundur. Yani kişinin davranışları bazen azalma bazen artma eğilimindedir. Trikotillomani sorununu yaşayan yetişkinlerin, yaklaşık üçte birinin yaşam kalitesinin düşük olduğu görülmektedir.7 Yapılan araştırmalarda trikotillomaninin BDT yani açılımıyla Bilişsel Davranışçı Terapi ile etkili bir şekilde tedavi edilebildiği bulunmuştur.8, 9, 10 BDT’nin özellikle davranışsal yöntemleri kişinin vücut kılını çekme ve koparma davranışının önüne geçmesinde etkilidir. Tedavide kişinin bu davranışı neden sürdürdüğüne yönelik kapsamlı bir kavramsallaştırma hazırlanır. Kavramsallaştırma sonrası uyaran kontrolü, davranış azaltmayı hedefleyen olumsallık yönetimi, üstüne gitme, tepki engelleme, duygu regülasyonu gibi çeşitli teknikler kişinin kavramsallaştırması doğrultusunda seçilerek tedavide kullanılır.11

Devamını Oku
image
05/01/2023

Gaslighting: Psikolojik Manipülasyon

Amerika’nın en eski sözlük yayıncısı olan Merriam-Webster sözlüğü her sene sözlüğün internet sitesinde en fazla aranan kelimeler arasından yılın kelimesini seçiyor. Bu yıl sözlük, aramalardaki %1740’lık artış ile yılın kelimesinin gaslighting olduğunu açıkladı.1 Bu yazımızda da size psikolojik şiddetin önemli bir türü olan gaslighting’i tanıtıyoruz. Bu kavramların tanınırlığının artmasını psikolojik şiddetin görünürlüğün ve ona yönelik farkındalığın artması açısından önemli buluyoruz.

Gaslighting nedir?

Kavram ismini 1938’de yayımlanan ve 1940’de sinemaya Gas Light (Gaz lambası) ismiyle uyarlanan oyundan almıştır. Oyunda erkek karakter evi aydınlatan gaz lambasını her akşam biraz daha kısarak eşini karanlıkta bırakır, eşi bunu fark ettiğinde ise inkar eder ve ona “delirdiğini” söyler. Böyle yaparak eşini “aklını yitirdiğine” inandırıp onu akıl hastanesine kapatmayı ve mücevherlerini çalmayı hedefler.

Gaslighting, kişiye kendi hafızasını, algısını, gerçekliğini ve akıl sağlığını sorgulatan bir psikolojik manipülasyon türüdür. Bu kavram en çok romantik ilişki bağlamında kullanılsa da gaslighting arkadaşlık ilişkilerinde, işte, evde ve hatta medyada ve siyasette karşımıza çıkabilir.2,3

Gaslighting örnekleri nelerdir?

Gaslighting uygulayan kişi:2,3

  • Sıklıkla yalan söyler ve kişiyi çürüten kanıtlar olsa dahi yalanı sürdürmeye hararetle devam eder.
  • Sizi söylemediğiniz, yapmadığınız şeylerle itham eder. Sıra kendisine gelince ise “Ben öyle bir şey söylemedim, ben yapmadım.” gibi ifadelerle durumu inkar eder.
  • Hakaret içeren sözler sarfederek karşısındaki kişiyi küçük düşürmeye çalışır. “Boş konuşuyorsun.” veya “Bir insan nasıl bu kadar beceriksiz olabilir?!” bu sözlere birer örnektir.
  • Karşısındaki kişinin duygu ve düşüncelerini önemsizleştirir. Manipüle etmeye çalıştığı kişiye “Sen de çok abartıyorsun. Bunda bu kadar kızacak, üzülecek bir şey yok.” gibi sözler sarf eder.
  • Güçsüz duruma düşeceğini, haksız çıkacağını hissederse karşı atağa geçer ve suçlamalar yapmaya başlar. Örneğin kişi “Sen çok baskıcı biri olduğun için ben de yalan söylemek zorunda kaldım.” diyebilir.
  • Konuşma esnasında “Bu konudan çok sıkıldım, başka bir şeyler konuşalım” diyerek konuyu değiştirmeye veya dikkati başka yöne kaydırmaya çalışır.
  • Görmezden veya duymazdan gelir. Örneğin konuşmanın ortasında hiçbir şey demeden çekip gider veya karşısındaki kişi konuşurken onunla ilgilenmediğini gösteren şekillerde davranır (televizyonun sesini yükseltmek, göz temasını kesip işine dönmek gibi).
  • Tehdit ve sabote eder. 

Görüldüğü gibi çok çeşitli gaslighting davranışları olduğunu söyleyebiliriz.

Kimler neden gaslighting’e başvurur?

Bu alanda yapılan araştırmalar henüz çok yeni ve az sayıda olsa da narsistik kişilik bozukluğu, antisosyal kişilik bozukluğu ve borderline kişilik bozukluğu gibi çeşitli psikolojik tanıları olan kişilerin daha fazla gaslighting davranışları sergilediği düşünülmektedir, fakat herkes zaman zaman bu davranışları sergileyebilir.3,4 Gaslighting uygulayan kişinin temel motivasyonu karşı taraf üzerinde hakimiyet kurmak ve ilişkide baskın güç olmaktır. Bu hakimiyet beraberinde kişiye istediği her şeyi yapabilmek için geniş bir hareket alanı sağlarken, onu kendi eylemlerinin olumsuz sonuçlarıyla yüzleşme sıkıntısından da kurtarır. Böylece tüm gaslighting davranışları artarak sürmeye devam eder.

Gaslighting’e maruz bırakılan kişi neler yaşar?

Gaslighting, maruz bırakılan kişi için son derece zor deneyimlere sebep olur. Kendi gerçekliğine, algısına güvenemeyeceğini düşünen kişi tek başına karar almakta zorlanır. Bunun sonucunda özgüven sorunları yaşamaya başlar. Kişi durumun farkında olmadığından, kendisini manipüle edenden başkasına güvenemeyeceğini düşünür ve güvendiği bu kişiyi kaybetmekle ilgili yoğun bir kaygı duyar. Kaybetme korkusu sebebiyle gaslighting uygulayan kişiyle tartışmaktan kaçınır, bu da manipülasyonların sürmesine neden olur. Kontrol algısı gitgide zayıflayan kişi çaresiz ve suçlu olduğunu düşünebilir. Tüm bunlar kişiyi anksiyete, depresyon, travmatik stres, özgüven sorunları gibi pek çok psikolojik sorun geliştirmeye açık hale getirir.

Gaslighting ile nasıl baş edilir?

Gaslighting’e maruz bırakıldığınızdan şüphe ediyorsanız yapılabilecek ilk şeylerden biri konuya dışarıdan bir göz gibi bakmak ve delil toplamaktır. Şüpheye düşürüldüğünüz konularda notlar alabilir, mesajları ve mailleri saklayabilir, hatta fotoğraflar çekebilirsiniz; kişiyi tum bu delillerle yüzleştirebilirsiniz. Bu deliller perspektifinizi kendinizden emin bir şekilde korumanıza yardımcı olacaktır. İletişimde kişisel sınırlarınızı korumak gaslighting ile mücadelede önemli bir adımdır. Ayrıca güvendiğiniz yakınlarınızla bu durumu paylaşabilir, onların fikirlerini ve desteğini alabilirsiniz. Son olarak gaslighting uygulandığından emin olduğunuzda bu ilişkiyi bitirmeyi, bitirmenin mümkün olmadığı durumlarda ise (örneğin iş ilişkileri) sınırlandırmayı değerlendirebilirsiniz. Tüm bu alanlarda güçlenmek ve gaslighting’in olumsuz etkilerinden korunmak için bir uzman yardımı alabilirsiniz.3,5
 

Devamını Oku
image
08/12/2022

Ölüm Kaygısı

Ölüm, bir gün ölecek olmak, yakınlarımızın öleceği düşünmesi zor ve acı verici bir gerçektir. Birçoğumuz ölümden kaygı duyarız ancak bu gerçeğin gölgesinde kalmadan yaşamımızı sürdürürüz. Ancak bazı kişilerin ölüme yönelik kaygısı hayatını zorlaştıracak düzeyde olabilir.

Ölüm kaygısı

Literatürde tanatofobi (thanatophobia) olarak da geçen ölüm kaygısı; kişinin kendi ölümünden, acılı ve zorlu bir şekilde ölmekten sıkıntı ve kaygı duymasıdır.1 Kaygı normal bir duygu olduğu gibi, ölümle ilgili kaygılanmak da oldukça normaldir. Ancak ölüme yönelik kaygı yoğun bir hal aldığında ve kişinin yaşamının farklı alanlarında sıkıntı yaratmaya başladığında bir sorun haline dönüşür.

Ölüme yönelik kaygısı soruna dönüşen kişiler özellikle:2,3,4

  • Yoğun tedavi gerektiren bir hastalığa yakalanmak,
  • Tedavi gerektirecek bir hastalığın geç farkına varmak,
  • Tıbbi yardıma ulaşmanın zaman alacağı ortamlarda bulunmak (örneğin şehirden uzak bir yazlık evinde olmak),
  • Güvende hissedilmeyen bir ortamda bulunmak (daha önce gidilmemiş bir şehirde tek başına olmak),
  • Ölümü hatırlatan ortamlarda bulunmak (örneğin hasta ziyaretine gitmek, cenaze törenine katılmak vb.)

gibi çeşitli ortak durumlardan kaygı duyarlar. Aynı zamanda zihinlerinde devamlı olarak ölüme, zorlu ölüm sürecine, acı çekerek ölmeye yönelik düşünceler döner durur.4

Ölüm kaygısına yönelik kaçınmalar

Ölüme yönelik kaygısı sorun halini aldığında hissettiği kaygı kendisine sıkıntı verdiği için kişi ölümle ilişkili gördüğü ve tehdit olarak algıladığı “riskli” durumlardan kaçınır.4 Örneğin; hastalanarak ölmemek için sıkça doktora başvurabilir, güvende hissetmediği yerlere gitmeyebilir, hasta olan yakınlarını ziyaret etmemeyi tercih edebilir. Çeşitli durumlardan kaçındıkça kişi ölümle ilişkilendirdiği riskleri engellediğini düşünür ve ölüme yönelik kaygısı bir süre için azalır. Öte yandan bu kaçınmalar, kişinin risk olarak gördüğü durumların gerçekten ölümle sonuçlanıp sonuçlanmayacağına yönelik gerçekçi risk değerlendirmesi yapmasının önüne geçer. Dolayısıyla kişi kaçındığı durumlardan kaygı duymaya, onları risk olarak görmeye ve bu durumları ölümle ilişkilendirmeye devam eder. Ayrıca riskli gördüğü durumlardan kaçındıkça ölüm kaygısıyla başa çıkabilme becerileri kazanamaz.5 Dolayısıyla kaçındıkça kişi bir süre için ölüm kaygısını azaltsa da, uzun süreli olarak kaygısını devam ettirir.

Ne yapabilirsiniz?

Ölüme yönelik kaygınız yoğun bir hal aldıysa ve hayatınızın aile, iş, okul, sosyal gibi farklı alanlarında zorlanmaya başladıysanız yetkin bir uzmandan destek alabilirsiniz. Bilişsel Davranışçı Terapi ya da kısa adıyla BDT’nin kaygı sorunlarına yönelik tedavi etkisinin yüksek olduğu bilimsel araştırmalarca gösterilmiştir.6,7,8,9 Ölüm kaygısına yönelik yapılan çalışmalar, benzer şekilde, BDT’nin ve özellikle davranışçı terapi yöntemlerinden üstüne gitme yönteminin iyilik hali sağlamada etkili olduğunu ortaya koymuştur.4,10,11

 

Devamını Oku
image
04/12/2022

Doğal Afetler Sonrası Gelişen Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Doğal afetler kitlesel can ve mal kaybına sebep olan, insanlar için birçok fiziksel, sosyal, ekonomik kayıpları ortaya çıkaran,  hayatımızın akışını durdurabilen travmatik olaylardır. Doğal afetler dediğimizde; depremler, yangınlar, sel baskınları, toprak kaymaları, fırtına ve kasırgalar, çığ düşmesi, yanardağ patlamaları ya da kıtlık, kuraklık gibi birçok yıkıcı olay ilk akla gelen olaylar arasındadır. Doğal afetler düşünülenin aksine çoğu zaman kısa süreli olaylar değildirler, olup bitmezler.  Esas zorluk olayın ardından gelenlerdir. Yaşanan afetin kendisi kısa zamanlı olsa bile günlerce ya da aylarca ardından getirdiği stresli etkileri devam eder. Hatırlarsanız ülkemizde en büyük doğal afetin yıkımlarından birini 1999 Gölcük ve Düzce depremlerinde yaşamıştık. Deprem öyle büyük bir yıkım yarattı ki arkasında bıraktığı fiziksel, duygusal ve sosyal yıkımın enkazını toplayabilmek için Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı (AFAD) kurulmuştu. Sonrasında Van, Elazığ ve İzmir’de yıkımlar ve ölümlerle sonuçlanan depremler oldu. Neredeyse her yıl doğu Karadeniz bölgesi başta olmak üzere, Artvin ve Rize de meydana gelen sel felaketleri, 2021 yılında Kastomunu ve çevresinde de yaşanan ve büyük yıkımlara sebep olan bir sel felaketi yaşandı. Yine aynı yılın yaz aylarında yaklaşık 15 gün boyunca devam eden ve kıyı Akdeniz'de ayrı ayrı birçok noktada ortaya çıkan ve günlerce söndürülemeyen yangınlar büyük bir tahribata sebep oldu. Tüm bu yaşanan felaketlere baktığımızda ne kadar zor ve yıkıcı deneyimler yaşandığını ve malesef gelecekte yaşanmaya da devam edeceğini görebiliyoruz.  

Travmatik yaşam olayı nedir?

Travma; ölüm, fiziksel yaralanma ya da cinsel şiddeti doğrudan yaşamak, bunların başına gelme ihtimali ile karşı karşıya gelmek, bir yakının başına geldiğini deneyimlemek ya da yakınının başına geldiğini öğrenmek ile ilişkili stresli yaşam olaylarıdır.1 doğal afetler önemli  travmatik olaylardır.  Amerika’da yapılan çalışmalarda hayat boyunca travmatik bir olayı deneyimleme oranı %50-60 olarak bulunmuştur.2 Bu oran her iki kişiden birinin hayatının bir döneminde travmatik bir olay yaşadığını gösterir. Bu noktada travmatik bir olayı deneyimlemenin psikolojik sağlığımız üzerinde ne denli olumsuz etkileri olacağını görmezden gelemeyiz. 

Doğal afetlerin getirdiği travmatik stres belirtileri nelerdir?

Travmatik bir olay sonrasında ortaya çıkan travmatik stres belirtilerinin bir aydan daha uzun sürmesi bu durumun kronik bir hale gelebileceğini düşündürür. Bu kronik travmatik stres belirtilerinin olması travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) olarak karşımıza çıkar. Bu sebeple doğal afetlerin doğası gereği eğer karşılaşılan yıkım ve tahribat fazlaysa afet sonrasında gündelik hayata yeniden dönmek ve eski iyilik halininin ortaya çıkması bir aydan daha uzun sürecektir. Deprem gibi en korkutucu olan afetlerden sonra eskiye dönmenin çok daha uzun zaman aldığını, enkaz kaldırma ve yeniden inşa için gereken sürenin aylar hatta yıllar olduğunu düşündüğümüzde TSSB için olası risk de artmaktadır. 

TSSB yaşayan kişiler yaşadıkları travmatik olayı istem dışı ve tekrarlı şekilde yeniden oluyormuş gibi hatırlarlar. Olaya dair anıları ve kabusları vardır. Olayı hatırladıklarında  terleme, çarpıntı, boğuluyormuş gibi olma, göğüste sıkışma hissi, kaslarda gerginlik hali gibi yoğun fizyoloijk tepkiler gösterirler. Travmatik olayı hatırlamaktan, düşünmekten kaçınırlar. Travmatik olaya ilişkin hem kendisine hem de çevresindekilere yönelik birçok olumsuz düşünceleri vardır. Suçlamaları, insanlara olan güvenlerinin sarsılması, çevresindeki diğer insanlardan uzaklaşmaları olasıdır. Daha sinirli ve öfkeli olabilirler. Dikkat sorunları yaşayabilir ve çevresindeki seslere karşı aşırı duyarlı olarak irkilme tepkileri olabilir. Sevgi, mutluluk, heyecan gibi olumlu duyguları hissetmekte zorlanırlar. Kimseyi sevmiyor ya da onlara karşı eskisi kadar ilgi duymadıklarını hissedebilirler. Bu yaşanılan stres belirtilerinin bir aydan uzun sürmesi ve iş, okul ve ev yaşamında hayat kalitesinin bozulması bu durumun kronik bir hal almaya başladığını gösterir.1

Doğal Afetler Neden Travmatik Etkiler Bırakır? 

Doğal afetler  zamanı ve yıkıcılığı tahmin edilemeyen olaylardır. Deprem, yangın ya da sel felaketi gibi olaylar; öncesinde öngörülemez ve etkileri kontrol edilemez. Hepimiz yaşadığımız yerin, şehrimizin, evimizin doğal olarak güvende olduğunu bilmek isteriz. Güvende hissetmek temel bir psikolojik ihtiyaçtır. v. Doğal afetler güvende olduğumuz gerçeğini sarsıcı şekilde yıkan olaylardır. Güvende ve emin hissettiğimiz evimiz, şehrimiz ya da yaşadığımız dünya artık güvenli ve emin değildir. Doğal afetin ardında bıraktığı bir yıkım, bir enkaz ve onlarca insanın kaybı vardır. Bu bağlamda kişinin çaresizliği, gelecekteki olayların kontrol edilemezliği ve öngörülemezliği, yaşamın tehlikede  ve güvensiz olduğunu düşünmesi TSSB geliştirme olasılığını arttırmaktadır. Tabi ki belirsiz ve kontrol edilemeyen bir stres faktörü olduğunda onu anlamlandırmaya ve kontrol etmeye çalışmak isteyebiliriz. Ancak daha az kontrol edilebilir ve daha az öngörülebilir olan doğal afetler gibi olayların TSSB’ye yol açma olasılığı yüksektir. Yani kontrol algısı felaketin gerçek olasılıklarından daha önemlidir.3

Travmatik stres belirtilerini azaltmaya çalışırken kişi nasıl davranır? 

Yaşanan bir doğal afet sonrasında ne olduğunu ve onun ortaya çıkardığı yıkıcı etkileri farketmek için geçen bir zaman dilimi vardır. Olay anında ilk yaşanan şok duygusu zamanla yerini derin bir korku ve kaygıya bırakır.. Hepimiz afet sonrasında güvende hissetmek, yaşananları anlamlandırmak ve sonrasında tekrarlanabilecek bir olumsuz olayın ya da afetin devam eden etkilerinin kontrol edilmesini sağlamaya çalışmak isteriz. Bu sebeple duyulan yoğun kaygı ve korkuyu yönetmek için aslında işe yararmış gibi düşünülen ancak işlevsiz olan çeşitli baş etme stratejileri geliştirilir. Örneğin; deprem sonrasında sürekli olarak sallanıp sallanmadığını lambaya bakarak kontrol etmek, evde yalnız kalmamak, tek başına banyo yapmamak, karanlıkta kalmamak, dışarıya çıkmasına uygun kıyafetlerle uyumak, binaların yüksek katlarında ya da aşağı katlarında kalamamak, depremle ilgili rasathane verilerini sürekli kontrol etmek, tekrarlı şekilde deprem haberlerini izlemek ya da depremin korkutuculuğunu hatırlattığı için deprem haberlerini hiç izleyememek, evin güvenli yerlerini tespit etmeye çalışmak ve oralarda vakit geçirmek, deprem olduğunda nasıl kaçacağına, nasıl hayatta kalacağına ve evinin güvenli olup olmadığına dair tekrarlı düşünmek gibi baş etme davranışları vardır. Ancak tüm bu davranışlar kişilerin olası deprem kaygılarını ve korkularını anlık olarak azaltırken, felaketin öngörülemezliğini de kontrol etmeye yönelik kaçınma davranışlardır.4

Travmanın psikolojik etkileri terapide Nasıl Ele Alınır ?

Travmatik bir doğal afet deneyimi ve sonrasında gelişen TSSB için en etkili psikoterapi yöntemleri; travma odaklı terapi müdahaleleridir. Bunlardan Bilişsel Davranışçı Terapinin müdahale tekniklerinden özellikle kontrol odaklı tedavi protokolleri etkili terapi yöntemdir. Bu bağlamda travmatik olay sonrası gelişin travmatik stres etkilerini azaltmak, kişinin travmatik olayın olasılığında yönelik duyduğu kaygı ve korkuya yönelik kaçınma davranışlarını azaltarak bu duygulara yönelik kontrol algısını geliştirmek öncelikli terapi hedefidir.4,5

Devamını Oku