Panik ataklar çoğunlukla bir sebebe bağlı olmadan, beklenmedik bir biçimde ortaya çıkan, yoğun fiziksel belirtilerin eşlik ettiği korku ataklarıdır.1 Kişiler, aniden ortaya çıkan ve biyolojik bir soruna dayanmayan bu belirtiler karşısında yoğun sıkıntı yaşarlar.
Her beş kişiden biri hayatı boyunca en az bir kez panik atak yaşar ancak panik atak geçiren herkes panik bozukluk geliştirmez.2 Panik atak geçirmek ve panik bozukluk aynı şeyler değildir. Panik bozukluk; kişinin “ya panik atak yaşarsam” beklentisi ile sürekli kaygı duyduğu ve hayatını panik atak geçirmeme çabasıyla şekillendirmeye çalıştığı bir sorundur.2
Panik bozuklukta ortaya çıkan fiziksel belirtiler kişiden kişiye değişse de en sık görülen belirtiler şunlardır: 1
Kimi kişilerde, bu belirtilere “Kalp krizi geçiriyorum, öleceğim.”, “Deliriyorum”, “Bayılacağım ve insanlara rezil olacağım” gibi felaket düşünceleri eşlik ederken, kimi kişiler bu fiziksel belirtileri bir felaketin işareti olarak görmezler. Ancak yine de bu belirtileri yaşamaya yönelik aşırı kaygı duyarlar. Bununla beraber gelecekte tekrar panik atak geçirmeye ve atak sonrasında olabileceklere yönelik yoğun kaygı duymak ve bu kaygıyı deneyimlememek için ortaya çıkan önemli davranış değişikliklerinin olması panik bozukluk belirtileridir.
Kişi panik ataklarını ortaya çıkarabileceğini düşündüğü birçok aktiviteden, yerden, durumdan kaçınmaya başlar. Yaygın görülen kaçınma davranışları şunlardır:
Panik bozukluk geliştiren bazı kişilerde agorafobi de görülebilmektedir.
Agorafobi nedir?
Agorafobi, kişinin ortaya çıkmasından kaygı duyduğu fiziksel belirtileri yaşama ihtimalini yüksek bulduğu, bu belirtiler ortaya çıkarsa kaçmanın veya yardıma ulaşmanın zor olacağına inandığı yer ve alanlarda bulunma korkusudur. Söz konusu fiziksel belirtiler; panik atak belirtileri olabileceği gibi, kusmak, bayılmak, şiddetli baş dönmesi yaşamak gibi farklı bedensel tepkiler de olabilir. Topluluk içinde bu belirtileri yaşayıp utanç verici bir duruma düşmek, kişi için bir diğer kaygı kaynağıdır.1
Kişi bir sıkıntı yaşamayacağından ve kaygı deneyimlemeyeceğinden “emin olmak” için bu belirtilerin ortaya çıkabileceği yerlerden kaçınmaya başlar. Agorafobi yaşayan kişilerde görülen belirtiler aşağıdaki gibidir:1
Panik bozuklukta ve agorafobide kişi, istenmeyen fiziksel belirtileri yaşamaya yönelik kaygısını bu belirtilerin ortaya çıkma ihtimali olan yer ve durumlardan kaçınarak veya çeşitli tedbirler alarak (örneğin sürekli tansiyonunu ölçmek, bir yakınıyla dışarı çıkmak, sağlık kuruluşlarına yakın yerlere gitmek vb.) yönetmeye çalışır. Böylece kaygılarında kısa süreli bir rahatlama sağlar. Ancak bahsi geçen tüm bedensel duyum, yer ve durumlar kişide kaygı ve rahatsızlık yaratmaya devam eder. Kişi kaçındıkça kaygısını tolere etmeyi öğrenemez, davranışı üzerinde kontrolü kaybolur. Kaçınmanın etkileri yalnızca kaygının sürekliliğine sebep olmasıyla sınırlı değildir. Kaygı kişinin hayatını kontrol eder hale gelir. İstenmeyen belirtiler yaşamakla ilgisi kaygısından dolayı kişi; giderek eve kapanır, zevk aldığı aktivitelerle uğraşmayı bırakır, dışarı çıkmadıkça sosyal hayatı kısıtlanır, ilişkileri ve iş hayatı olumsuz etkilenir. Tüm bunların sonucu olarak kişi kaygıya bağlı bir depresyon geliştirebileceği gibi kaygının kontrolünde hareket ettikçe özgüveni zedelenebilir.
Bilişsel davranışçı terapi: Panik bozukluk ve agorafobi tedavisi için çeşitli tedaviler içinde ilk sırada önerilen yaklaşım Bilişsel Davranışçı Terapi, yani BDT'dir.3 Yapılan araştırmalar ortalama 12-16 seansta danışanların sorunlarında anlamlı bir iyilik halinin ortaya çıktığını göstermektedir. BDT ile tedavinin en önemli kazanımı iyilik halinin kalıcı olmasıdır. Yani, tedavi alan kişilerin sorunlarında kalıcı bir düzelme olur ve bu sorunlar çok az kişide tekrarlar.
İlaç tedavisi: Panik bozukluğunun farmakolojik tedavisinde, seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI'lar) ve seçici norepinefrin geri alım inhibitörleri (SNRI'lar) gibi antidepresan ilaçlar kullanılır. İlaç tedavisine yanıt alınamadığında veya yan etkiler nedeniyle SSRI'lar ve SNRI'lar uygun olmadığında, trisiklik antidepresanlar (özellikle benzodiazepinler veya diğer ilaçlar kullanılabilir. Tedavi süresi genellikle 8 ay ile 2 yıl arasında önerilir.3,4
İlaç kullanımı bir yıl kadar devam ettikten sonra kesildiğinde, hastaların yaklaşık yarısında semptomların tekrar ortaya çıkabileceği gözlemlenmiştir. Ancak, ilaçların ani bir şekilde kesilmesi, antidepresan ilaçlara bağlı kesilme belirtilerine yol açabilir. SSRI'ların ani kesilmesi; baş dönmesi, baş ağrısı, uykusuzluk, sinirlilik, halsizlik gibi belirtilere neden olabilir. Benzodiazepinler, panik belirtilerini hızla yatıştırabilir ancak uzun süreli kullanımda bağımlılık riski ve tedavi sonrası semptomların ciddi bir şekilde tekrar ortaya çıkma olasılığı nedeniyle tavsiye edilmez. Bu nedenle, panik bozukluğun tedavisinde benzodiazepinler genellikle uzun süreli olarak kullanılmaz ve tedavi planında ikinci veya üçüncü bir seçenek olarak değerlendirilir.4
Panik bozukluğun kişinin günlük yaşamının ve yaşam kalitesinin üzerinde olumsuz etkileri olabilir. Bu etkiler;
Tedavi süreci sonlandığında, kişinin psikolojik iyilik halinin artması beklenir. Bu süreçle birlikte, kişinin yaşadığı fiziksel belirtilerde belirgin bir azalma gözlemlenir. Özellikle, uzun vadede bu belirtilerin sıklığında ve yoğunluğunda azalma yaşanır. Bununla birlikte kişinin hissettiği kaygının yoğunluğu azalır. Bu sayede yaşadığı öznel sıkıntı azalır.
Tedavi sürecinin bir diğer önemli sonucu, kaygının sürmesine neden olan kaçınma davranışlarında azalma olmasıdır. Kişi, kaygı hissettiği durumlardan kaçınmak yerine bu durumlarla karşılaşmaya başlar. Sorunlar ile karşılaştıkça, onları çözebilecek baş etme becerileri artar. Böylelikle kişinin kendine olan güveni artar.
Yaşadığı sorunlarla ilgili felaket düşünceleri de tedavi süreci sonunda azalır. Kişi kaçındıkça gerçekten ne yaşayabileceğini görmediği için felaket düşünceleri artar. Ancak tedavi sürecinde sorunlarla karşılaştıkça olayları daha gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirmeye başlar. Kişi, tedavi sürecinden sonra sorunu sürdüren davranışlar yerine etkili baş etme becerilerini uygular. Bununla beraber uzun süreli takip ve değerlendirme ile nüks olasılığı azalır.
Son olarak, tüm değişimlerin bir sonucu olarak, kişinin hayat kalitesinde belirgin bir artış gözlemlenir. Hem kişisel hem de sosyal yaşamından daha fazla keyif almaya başlar.
Hem psikolojik sorun yaşayan kişiler hem de aile üyeleri, panik bozukluk ve agorafobide ortaya çıkan semptomlar, tetikleyiciler ile panik bozukluk ve agorafobinin tedavi seçenekleri hakkında bilgilendirilebilir. Bu, durumu daha iyi anlamalarına ve etkili bir şekilde başa çıkmalarına yardımcı olabilir.
Profesyonel yardım: Kişi, sorunla tek başına başa çıkamadığında profesyonel yardım almayı değerlendirebilir.
Çevrim içi kaynaklar: Çevrim içi destek grupları, araştırmalar, makaleler, bilgilendirme videoları ile sorun hakkında bilgi edinmek ve ihtiyaç duyulan yardımı bulmak mümkün olabilir.
Kitaplar: Panik bozukluk ve agorafobi hakkında yazılmış kitaplarla kişi daha fazla bilgi edinebilir.
Ekibimiz Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu’nun BDT Eğitimlerini tamamlamış, süpervizyonu altında klinik deneyim kazanmış, geliştirdiği model çerçevesinde çalışan klinik psikologlardan oluşmaktadır.
Prof. Dr.
Klinik Psikolog
Dr. Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Psikolog