Tıkınırcasına yeme (binge-eating), bir kişinin normalde yediğinden çok daha fazla miktarda yiyeceği, hızlı ve kontrolsüz bir şekilde tüketmesidir. Bu yeme davranışı, ani bir atak olarak ortaya çıkar ve kişi bu süre zarfında yediklerinin miktarını kontrol etmekte zorlanır. Bu kontrol kaybı, kişinin yeme ataklarının ardından belirgin şekilde fiziksel (şişkinlik, mide bulantısı, vb.) ve psikolojik rahatsızlık (suçluluk, pişmanlık, utanç, vb.) deneyimlemesine neden olur. Tıkınırcasına yeme bozukluğunu diğer yeme bozukluklarından ayıran temel özellik, kişinin yeme ataklarından sonra yediklerini telafi etme çabasına girmemesidir.1,2 Tıkınırcasına yeme bozukluğu olan kişi, yedikten sonra kusma, ilaç kullanma veya aşırı egzersiz yapma gibi davranışlar sergilemez.
Çoğu insan, zaman zaman fazla yeme eğilimi gösterebilir. Bu eğilimin, tıkınırcasına yeme bozukluğu olarak ele alınması için; yeme ataklarının üç ay boyunca haftada en az bir kez gerçekleşmesi gerekir. Tıkınırcasına yeme bozukluğu belirtilerinin ve yeme ataklarının özellikleri şunlardır:1
Tıkınırcasına yeme bozukluğu olan herkes bu belirtileri aynı şiddette yaşamayabilir veya belirtilerin hepsini göstermeyebilir.
Tıkınırcasına yeme bozukluğunu tetikleyen faktörler kişiden kişiye farklılık gösterebilir, ancak araştırmalar bazı ortak faktörlerin bu bozukluğa yatkınlık oluşturabileceğini gösteriyor:
Bu ilkelere dayanarak; kişinin, tıkınırcasına yeme davranışını aldığı anlık sonuçlar doğrultusunda öğrendiği söylenebilir. Kişinin, yemek yemekten keyif alması benzer yiyecekleri daha sonra yeme olasılığını artırır. Yemek yiyerek keyif almayı öğrenen kişi, aynı zamanda zorlayıcı duygularla baş edemediğinde de yemek yiyerek bu durumlardan uzaklaşabileceğini bilir. Böylece yemek yemeyi bir duygu düzenleme aracı olarak kullanır ve yemek yerken kısa süreliğine ona sıkıntı veren duygu ve durumlardan uzaklaşır. Bu şekilde, anlık olarak zorlayıcı deneyimlerden uzaklaşan kişinin zamanla sıkıntıya toleransı düşer ve herhangi bir sıkıntı karşısında zorlayıcı duyguları deneyimleme iradesi azalır. Bu sebeple, herhangi bir zorlayıcı deneyim yaşadığında hissettiği nahoş duygulardan yemek yiyerek uzaklaşma ihtiyacı hisseder. Yeme ataklarından sonra; şişkinlik, mide bulantısı, kilo alımı gibi sonuçlarla karşılaşan kişi; pişmanlık, suçluluk, utanç gibi zorlayıcı duygular hisseder. Yeme atağından sonra “Güçsüz bir iradeye sahibim, çok kilo aldım, sağlıksızım, çirkinim…” gibi düşünceler kişinin aklına gelmeye başlar. Bu düşüncelerle birlikte kişi, yine duygusal sıkıntı yaşar (örneğin kaygı veya suçluluk hissedebilir) ve bu sıkıntıdan kaçmak için yine yemek yer. Böylece kısa süreliğine rahatlatıcı olan yemek, sıkıntının kaynağı haline gelerek sorun olmaya devam eder.
Yapılan araştırmalar, tıkanırcasına yeme bozukluğunun, çeşitli psikolojik ve fizyolojik sorunlarla birlikte eş tanı olarak ortaya çıktığını göstermektedir. 2022 yılında yapılan bir sistematik gözden geçirme çalışması, 2009-2021 yılları arasında yayınlanmış 202 çalışmanın sonuçlarını inceleyerek tıkınırcasına yeme bozukluğu ile ilişkili çeşitli fizyolojik ve psikolojik sorunları belirlemeyi hedeflemiştir.5 Bu çalışmaya göre, tıkınırcasına yeme bozukluğuna sahip kişilerin %75'inde sosyal anksiyete, madde bağımlılığı ve duygusal yeme görülmüştür. Bu bulgular, kişilerin geliştirdiği yeme ataklarının aslında bir duygu düzenleme stratejisi olarak kullanıldığı hipotezini desteklemektedir. Bu sebeple, bu sorunla baş etmek ve kalıcı iyilik halini sağlayabilmek adına kapsamlı ve bütüncül bir tedavi yaklaşımının benimsenmesi oldukça önemlidir. Ayrıca bu sorunların devam etmesi, kişinin önemli fiziksel sağlık sorunları yaşamasına da sebep olabilir. Sağlıksız ve düzensiz beslenme alışkanlıkları nedeniyle tıkınırcasına yeme bozukluğunun kilo artışı ve obeziteyle ilişkisi birçok araştırma tarafından gösterilmiştir. Aynı zamanda, kişiler genellikle tıkınma atakları sırasında yüksek kalorili yiyeceklere yöneldiği için bu atakların çeşitli sindirim ve bağışıklık sistemi sorunları, hareket kısıtlılığı ve diyabet hastalıkları için kolaylaştırıcı bir zemin oluşturduğu bilinmektedir.
Tıkınırcasına yeme bozukluğunun tanısında çeşitli değerlendirme araçları kullanılır ve bu süreçte klinik değerlendirme görüşmeleri önemli bir rol oynar. Kişiler zaman zaman fazla yemek yiyebilir; ancak bu durumun tıkınırcasına yeme bozukluğu olarak nitelendirilebilmesi için bir uzman tarafından kişinin yeme alışkanlıklarının, duygusal deneyimlerinin, beden algısının ve diğer ilgili faktörlerin detaylı bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirme sırasında önemli parametrelerden biri, aşırı yeme davranışının sıklığıdır. Tıkınırcasına yeme bozukluğundan söz edebilmek için bu aşırı yeme epizotlarının en az 3 ay boyunca haftada en az bir kez tekrarlanıyor olması gerekir.
Yeme bozukluklarının tedavisinde, kalıcı iyileşme sağlamada Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) oldukça etkilidir.2,3 Tıkınırcasına yeme bozukluğu ile çalışırken öncelikle kişinin yeme davranışları ve bununla ilişkili eylemleri incelenir. Tıkınırcasına yeme bozukluğunda, telafi edici davranışlar olmadığı için kişide yeme ataklarını ortaya çıkaran durumlar ve yeme ataklarının kendisiyle çalışılır. Yeme alışkanlıklarını anlamak ve terapi sürecinde ilerlemeyi görmek için kişi, yediklerini ve yemek yerken ki deneyimlerini not alır. Bu notlardan hareketle, kişiye sağlıklı bir yeme düzeni oluşturulur. Kişinin yemekle ilgili işlevsiz düşüncelerinin, yemekle kurduğu sağlıklı bir ilişkiyle değişmesi hedeflenir. Beden görünümünden memnun olmadığı için kişinin ayna, tartı gibi gereçlerin kullanımıyla ilişkisi de bozulmuş olabilir. Bu nedenle, kişinin görünüşüyle ilgili algısına dayanarak sergilediği davranışları tespit edilir ve bu davranışlar sağlıklı alternatiflerle değiştirilir. Tıkınırcasına yeme kişi için sıkıntı giderme aracı olabildiğinden kişiye sıkıntı duyduğu durumlarda kullanabileceği etkili baş etme becerileri kazandırılır.
Özetle terapi boyunca kişinin yeme alışkanlıkları ve kişisel bakımı üzerinde durulur. Kişi, sağlıklı bir yeme düzeni oluşur. Öz değerini geliştirmesi mümkün hale gelir. Özellikle sıkıntıya tolerans geliştirir ve duygularını düzenleyebilmek için sağlıklı davranışlar sergilemeyi öğrenir. Yeni kazandığı davranışlar sayesinde kişinin iyilik hali kalıcı olur.
Tıkınırcasına yeme bozukluğu yaşayan bireyler, uygun tedavi ve destekle önemli ölçüde iyileşme gösterebilirler. Tedavi almayan bireylerde ise; bu bozukluk kronikleşebilir ve hem fiziksel hem de psikolojik sağlık üzerinde ciddi etkiler yaratabilir. Tedavi sonrası bazı bireylerde sorunun tekrar etmesine dair risk söz konusu olabilir. Bu nedenle uzun vadeli izleme ve destek çalışmaları büyük önem taşır. Tıkınırcasına yeme bozukluğunun iyileşme süreci zaman alabilir ve sabır gerektirebilir. Bireylerin destek arayışı, olumlu değişikliklere açık olması ve tedaviye aktif katılımı iyileşme sürecini hızlandırabilir ve iyileşme olasılığını artırabilir.
Yeme alışkanlıkları, biyolojik ve psikolojik faktörlerin yanı sıra bireyin içinde bulunduğu kültürün etkisiyle de şekillenebilir. Özellikle son yıllarda teknolojinin gelişmesi ve sosyal medya araçlarının yaygınlaşmasıyla, günlük alışkanlıklarımızın bu platformlardaki içeriklerden etkilendiği görülmektedir. Mutlu ve başarılı bulduğumuz insanların beslenme düzenlerini veya giyim tarzlarını bu araçlarla sürekli takip etmek, toplumsal kabul görmek için ideal standartlara uymaya çalışmamıza ve bu standartlara uymadığımızda yetersiz olduğumuzu düşünmemize yol açabilir. Medya tarafından, çoğunlukla ince ve fit bir bedeni idealize eden güzellik standartları, kişilerin beden görünümlerine verdikleri önemi çok fazla artırarak, kişilerde kısıtlayıcı yeme davranışlarına ve sürekli diyet yapma gereksinimine yol açabilir. Sürekli diyet yapan kişiler, yeme davranışını bir ödül olarak algılayabilir ve bu algı tıkınırcasına yeme ataklarının artmasına neden olabilir.
Kültürün bir başka etkisi de cinsiyet rollerini belirlemesidir. Cinsiyet rolleri, bireylerin toplumsal beklentilere göre nasıl davranmaları gerektiğini şekillendirir. Toplumun bu rollere uyum sağlamakla ilgili baskısı; yeme alışkanlıklarını ve beden algılarını olumsuz etkileyebilir. Örneğin, toplumda kadınlardan ince ve zarif olmaları beklenir. Medya ve popüler kültürde sıkça vurgulanan bu ideal beden imajı nedeniyle kadınlar, kilo verme baskısıyla sık sık diyete başlayabilirler. Bu tür diyetlerin ardından gelen aşırı yeme atakları, tıkınırcasına yeme bozukluğunun gelişimine katkıda bulunabilir.
Bu faktörler göz önüne alındığında, sosyal medya kişilerin sürekli olarak başkalarıyla kendilerini karşılaştırmasına neden olabilir. Bu karşılaştırmalar, kişilerin beden imajı üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir ve kişilerde yeme bozukluklarını tetikleyebilir.
Ekibimiz Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu’nun BDT Eğitimlerini tamamlamış, süpervizyonu altında klinik deneyim kazanmış, geliştirdiği model çerçevesinde çalışan klinik psikologlardan oluşmaktadır.
Prof. Dr.
Klinik Psikolog
Dr. Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Klinik Psikolog
Psikolog