Keşke ve Ama Arasında: Karar Verirken Neden Zorlanırız?
Karar verme anında olduğu gibi, karar verdikten sonra da birtakım düşünceler aklımıza gelebilir. “Keşke öyle demeseydim.” “İyi ama ya yanlışsa?” İçimizde sanki küçük bir tartışma başlar. Biri geçmişi karıştırır, diğeri geleceği hesaplar. Bizse ortada kalırız; bir yandan “doğru” kararı bulmaya çalışırken, diğer yandan verdiğimiz karar doğrultusunda yaşamaya uğraşırız.
Bu döngü nasıl devam eder?
Karar verme süreçlerinde zorluk yaşadığımızda çoğu zaman bir döngüye gireriz. Doğru kararı vermek adına yoğun bir kaygı hissedebiliriz. Kendimizi olası tehlikelerden korumaya, pişman olma ihtimalinden uzaklaşmaya çalışırız. Çoğu zaman ise bunu sadece verdiğimiz kararın en doğru karar olduğundan emin olmak istediğimiz için yaparız. Emin olursak rahatlayacağımızı, pişman olmayacağımızı sanırız. Ama hayatın çoğu, emin olamadıklarımızla doludur. Kendimizi olası pişmanlıklardan korumaya çalıştıkça, geçmişte aldığımız kararları yeniden hesaplar, gelecektekileri defalarca prova ederiz. Sanki yeterince düşünürsek, yeterince hazırlanırsak, yanılmayacakmışız gibi… Ama bu hesap makinesi biraz bozuk çalışır.
Ne kadar hesap yaparsak yapalım, belirsizlik hep sıfırın dışında bir yerlerde kalır. Bir bakmışız, yaşamaktan çok düşünmeye başlamışız. Zihnimiz bir karar laboratuvarına dönmüş: analiz, ihtimal, senaryo, karşı-senaryo… Sanki içimizde küçük bir “onay kurulu” var ve her adımı onlardan geçiriyoruz. O kurul bir türlü “tamam” demiyor. Kaygımız, sıkıntımız giderek artıyor. Değerlendirme süreci oldukça zaman aldığı için, her şeyin en doğrusunu bulmaya çalışan bu çaba, sonunda bizi yaşamın içinden değil, kenarından izlemeye sürüklüyor.
Doğru karar vermeye çalışan kişiler nasıl davranır?
Doğru kararı vermeye çalışan kişiler genellikle bu süreçte yoğun bir çaba gösterir:
- Aşırı analiz yapma: Tüm olasılıkları ve sonuçları değerlendirme eğilimindedirler. “Ya yanlış olursa?” sorusu sürekli zihinde tekrar eder.
- Gecikme ve erteleme: Karar vermek yerine, daha fazla bilgi toplamaya çalışabilirler. Bu, bazen kararın uygulanmasını geciktirir.
- Geçmişi gözden geçirme: Daha önceki kararlarını tekrar tekrar değerlendirir, “keşke” düşünceleriyle meşgul olurlar.
- Güvenceler arama: Başkalarının onayını almak veya her adımı garantiye almak isterler.
- Eyleme geçmekte zorlanma: Karar verilse bile emin olamama nedeniyle adım atmakta zorluk yaşanabilir.
Bu davranışların ortak noktası, belirsizlikten kaynaklanan kaygıyı azaltma çabasıdır.
Uzun vadede ne gibi sorunlar yaşanır?
Sürekli doğru kararı vermeye çalışmak kısa vadede rahatlatıcı görünse de uzun vadede kaygı düzeyini artırabilir. Zamanla gündelik kararları almak bile zorlaşır. Hangi kıyafetin giyileceği, hangi yemeğin sipariş edileceği gibi küçük seçimler bile stres kaynağı hâline gelir… Kişi, sadece önemli konularda değil, küçük kararlar karşısında da kararsızlık yaşamaya başlar. Bu süreçte özgüven zedelenebilir; kişi kendi kararlarına güvenmekte zorlanır. Zihin geçmiş ve gelecek arasında gidip gelirken, kişi şimdiki anın keyfini kaçırır. Çünkü her zaman “daha iyi bir seçenek olabileceği” düşüncesi zihnin arka planında dolaşır. Belirsizlikle karşılaşmamak, emin olma isteğiyle kararları ertelemek veya başkalarına bırakmak, zamanla yaşam alanını daraltır. Uzun vadede bu döngü, kişiyi kendi hayatının pasif bir gözlemcisine dönüştürebilir.
Verdiğimiz hiçbir karar tamamen doğru ya da tamamen yanlış değildir. Her biri, o anki koşullarımızın ve sürecin bir aşamasıdır. Karar verme süreçleri gündelik yaşamınızı sürdürmekte zorlanmanıza yol açıyorsa, bu konuda psikolojik destek almak karar verme döngünüzü anlamak ve belirsizlikle baş etmeyi öğrenmek açısından yardımcı olabilir.