BDT Hakkındaki Mitler ve Gerçekler
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), psikolojik sorunlarda iyileşme sağlayabilmek için kişilerin duygu, düşünce ve davranışlarını ele alan günümüzün popüler psikoterapi yaklaşımlarından biridir. Bu yazıda ülkemizde ve tüm dünyada yaygın olarak kullanılan ve çeşitli psikolojik sorunlarda etkili olduğu bilimsel araştırmalarla gösterilmiş olan bu yaklaşımla ilgili sıkça karşımıza çıkan “şehir efsanesi” diyebileceğimiz “mitler” hakkındaki gerçekleri sizinle paylaşmak istiyoruz.
1. Mit: BDT tek tip bir terapidir ve bütün BDT terapistleri aynı şekilde çalışır.
Bilişsel Davranışçı Terapi, benimsedikleri teorik bakış açıları açısından birbirinden farklılaşan terapileri bünyesinde barındıran kapsayıcı bir terimdir. Bu terapilerin tümü iyileşme amaçlı pek çok bilişsel ve davranışçı terapi tekniğini ortak bir bakış açısıyla kullanırlar, ama BDT şemsiyesi altındaki farklı yaklaşımlar düşünce ve davranışa yaptığı vurgu açısından farklılık gösterirler. Dolayısıyla bir BDT terapistinin iyileşme odağı daha çok düşüncelerde olurken, bir diğer BDT terapisti davranış odaklı stratejiler ile çalışıyor olabilir.1,2
2. Mit: BDT’de hedef kişilerin olumlu düşünmesini sağlamaktır.
BDT’de hedef danışanların olaylara “olumlu” tarafından bakmasını sağlamak değildir. Düşüncelerle çalışırken hedef danışana gerçekçi ve dengeli bir bakış açısı kazandırmaktır. Ayrıca BDT sadece düşüncelerle çalışmaz, danışanın davranışlarına da odaklanır. Terapide danışanların sorun sürdüren nitelikteki davranışlarını azaltması ve yeni beceriler geliştirmesi de hedeflenir. Örneğin mülakatlarda başarısız olmak kaygısıyla iş başvuruları yapmaktan kaçınan bir danışanın terapi sürecindeki hedef “başarısızım” düşüncesini “başarılı olacağım”a çevirmek değil, güçlü ve zayıf olduğu noktalara dengeli bir bakışla bakmasını sağlayarak güçlü yönlerini öne çıkarıp zayıf olduğu yönlerini (örneğin yabancı dil, sunum becerileri vb.) geliştirmesi ve iş başvurusu yapmaktan kaçınmaması yönünde adımlar atmasını sağlamaktır. Terapist bu noktada danışanla iş birliği içerisinde egzersizler planlayarak ve seans içi uygulamalar yaparak (örneğin sunum provası) süreci destekleyebilir.
3. Mit: BDT duygulara odaklanmaz, duygularla çalışmaz.
Danışanı terapiye getiren genellikle deneyimlediği duygulardır. Bu yüzden bir terapi yaklaşımının duyguya odaklanmaması düşünülemez. BDT’nin bireylerin yaşadığı psikolojik sorunları düşünce, duygu ve davranış ekseninde ele aldığı göz önünde bulundurulduğunda duyguyla da çalıştığı kolayca tahmin edilebilir. Nitekim BDT’de danışanın duygu düzenleme becerileri kazanması ve terapi süreci bittiğinde de bu becerileri aktif bir biçimde kullanmaya devam etmesi hedeflenir. Dolayısıyla duygular BDT’de çok önemli bir yere sahiptir.
4. Mit: BDT için geçmiş yaşantıların bir önemi yoktur. Terapide geçmiş ele alınmaz.
BDT’nin “şimdi ve burada” odaklı bir terapi yaklaşımı olması BDT’de kişinin geçmişinin önemsiz olduğunun sanılmasına yol açmaktadır. Oysa BDT’de (özellikle sürecin başındaki değerlendirme seanslarında) kişinin geçmişi, nasıl bir çevrede büyüdüğü, yaşadığı önemli olaylar ile kişilerin terapiye getirdikleri sorunların ne zaman nasıl başladığı kapsamlı bir şekilde ele alınır. Geçmişle ilgili bu bilgiler bugün yaşanan sorunun anlamlandırılmasına yardımcı olur ama BDT’de çözüm geçmişte aranmaz. Geçmişe yönelik bilgiler ışığında kişilerin terapiye getirdikleri sorunlarının bugün hala sürmesine neden olan etmenler terapinin çalışma alanını oluşturur. Danışanın geçmişte yaşadıkları önemlidir, ancak çözüm bugündedir.
5. Mit: BDT yalnızca görece basit sorunlarla çalışır, daha kompleks sorunlar için (kişilik bozuklukları gibi) farklı türde bir terapi gerekir.
BDT basit ya da kompleks her sorunu açıklayan nitelikte danışana özel formülasyon geliştirerek çalıştığı için kullandığı terapi yöntemleri tüm sorunlar için etkili olur. Nitekim farklı psikolojik sorunlar en etkili tedavi bilimsel çalışmalarda araştırılmakta ve bu sorunlarla çalışan uzmanlar için hangi yöntem ile çalışmanın daha verimli olacağını bildiren yönergeler yayımlanmaktadır. Bilişsel Davranışçı Terapi depresyon, kaygı sorunları, fobiler, travma sonrası stres bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, yeme bozuklukları, borderline kişilik bozukluğu gibi çok sayıda ve farklı özellikteki sorunlar için uluslararası klinik uygulama yönergelerinde ilk sırada önerilen terapilerdir.
6. Mit: BDT yalnızca semptom odaklıdır ve yüzeyseldir, sorunun köküne inmez.
BDT’de danışanın terapiye getirdiği sorunların nasıl başladığı ve bugün nasıl devam ettiği değerlendirildikten sonra sorunun sürmesine neden olan etmenler üzerinde danışanla iş birliği içerisinde çalışmaya başlanır. Terapide diğer terapilere kıyasla kısa süreli ve etkili bir tedavi yaklaşımı benimsenir. İyileşme danışanın şikayetlerinde azalma, sergilediği etkili davranışlarda artış ve yeni baş etme becerileri kazanmasının bir sonucu olarak hayat kalitesindeki artış ile tanımlanabilir. Bu süreçte danışana terapi bittikten sonra da terapiste ihtiyaç duymadan terapideki kazanımlarını koruma ve devam ettirme becerisi kazandırılır. Sorunun köküne inmediği düşünülen bir terapi sisteminde iyileşmenin kısıtlı olması ve sorunların terapi sonrasında tekrar ortaya çıkması beklenir. Oysa yapılan araştırmalarda BDT sonrası sorunların yeniden ortaya çıkma oranlarının (nüks) düşük olduğu, terapideki kazanımların kalıcı olduğu görülmektedir. 3,4,5
7. Mit: BDT teknik odaklı, katı ve mekaniktir.
Bilişsel Davranışçı Terapi'de tedaviden kısa sürede en yüksek verimi alabilmek adına hem sürecin akışı hem de seanslar yapılandırılmıştır. Danışanın sorunlarına yönelik ihtiyaçları belirlendikten sonra bu ihtiyaçlara yönelik en yüksek bilimsel desteği almış olan teknikleri kullanmak BDT’nin en önemli özelliklerindendir. Bu teknikler ise her bir danışanın kişisel özellikleri göz önünde bulundurularak, danışanla iş birliği içinde ona uygun olarak planlanır, yaratıcı bir şekilde uyarlanır ve uygulanır. Bu açıdan bir BDT terapisti hem bir bilim insanı, hem de bir sanatçı gibi çalışır. Her bir seans gündem belirlenerek başlar ve bu gündem içerisinde danışanın o gün seansa getirmek istedikleri mutlaka yerini alır. Böylelikle terapinin genel çerçevesi korunurken esneklik de sağlanmış olur.
8. Mit: BDT terapi ilişkisine önem vermez.
Terapist ile danışan arasında kurulan terapötik ilişki BDT’nin en önemli unsurlarındandır. Tüm süreç danışana şeffaf bir şekilde aktarılır, sorunu için etkili olması beklenen müdahaleler açıklanır, hemfikir olunan yöntemler iş birliği içerisinde danışana uygun biçimde planlanır, kazanımların danışanın hayatına yayılabilmesi adına danışanın yapabileceği şekilde egzersizler planlanıp bu egzersizler birlikte değerlendirilir.
Özetle;
- BDT farklı yaklaşımları bünyesinde barındıran zengin bir psikoterapi sistemidir.
- BDT yalnızca düşüncelerle çalışmaz. Düşüncelerle çalıştığında ise hedef kişinin “olumlu” düşünmesi değil dengeli ve gerçekçi düşünmesidir.
- Duygular BDT’nin çalıştığı önemli alanlardan biridir.
- BDT’de geçmiş, sorunun nasıl başladığını anlamak için gereklidir, ancak çözüm bugün o sorunu sürdüren faktörlerdedir.
- BDT pek çok farklı psikolojik sorunun tedavisinde uygulanması ilk sırada önerilen yaklaşımdır.
- BDT’de sorunlar kısa sürede etkili bir şekilde çözülür, danışanlar bu kazanımları terapiden sonra da sürdürür.
- BDT her bir sorun için bilimsel olarak en etkili olduğu gösterilen yöntemi kullanırken bunu danışan odaklı ve esnek bir şekilde yapar.
- Terapist – danışan ilişkisi terapinin etkili olması için çok önemlidir.