image
22/09/2024

Zor Zamanlarda İç Huzuru Bulma Yolları

Her birimiz yaşamımız boyunca çeşitli stres yaratan durumlarla ya da travmatik olaylarla yüzleşiyoruz. Bu durum ve olaylar kişiler arası ilişkilerimizden ve yaşam koşullarımızdan doğabildiği gibi içinde yaşadığımız toplumda ya da dünyada yaşandığına şahit olduğumuz savaş, deprem, çocuk istismarı, kadın cinayeti gibi pek çok sarsıcı olaydan da kaynaklanıyor.

Tüm bu zorlu yaşam olaylarının psikolojik olarak yarattığı olumsuz etkilerle başa çıkmak için dayanıklılığımızı artırmak adına atabileceğimiz adımlar var. Bu yazımızda iç huzurunuzu bulmanıza yani psikolojik dayanıklılığınızı arttırmanıza yardımcı olabilecek başlıkları sizlerle paylaşacağız. 

İç huzuru bulmaktan ne anladığımızı netleştirerek başlayalım. İç huzuru bulduğunuzda olumsuzluklardan etkilenmeyeceğinizi; örneğin üzüntü, hayal kırıklığı, kaygı, korku gibi deneyimlenmesi zor duyguları hiçbir zaman hissetmeyeceğinizi düşünüyorsanız önce bu yanılgıyı düzeltelim. Çünkü zor zamanlarda karşılaştığınız stresli ya da travmatik yaşam olayları, bu duyguları çeşitli seviyelerde hissetmeyi beraberinde getirir. Bu noktada işlevsel olan, hissettiğiniz duyguları fark ederek ve kabul ederek onları deneyimlemeye izin vermektir. Bunu yapabilmek için çeşitli beceriler geliştirmektir. Başka bir açıdan geliştireceğiniz becerilerin psikolojik dayanıklılığınızı artıracağı da söylenebilir. Amerikan Psikoloji Derneği; dayanıklılığı sıkıntı, travma, trajedi, tehditler veya önemli stres kaynakları karşısında iyi uyum sağlama süreci olarak tanımlar.1 Bu durum ve olaylara iyi uyum sağlama sürecinde yardımcı olabilecek çeşitli stratejiler şöyle sıralanabilir:  

· Sosyal ilişkilerinizi güçlendirin  

Arkadaşlarımız ve ailemizle olan güçlü ilişkilerimiz ruhsal iyi oluşumuzu destekler, psikolojik dayanıklılığımızı artırır.2 Stresli ya da travmatik olaylar yaşadığımız esnada ya da sonrasında, sosyal çevremizin çeşitli destekleyici sözel ya da fiziksel davranışlar sergilemesi (göz teması, sarılma gibi davranışlar, “yanındayım”, “senin için ne yapabilirim”, “neye ihtiyacın var” gibi sözel ifadeler vb.) oksitosin hormonunun salınımını harekete geçirir. Bu sayede stres seviyemiz düşer, güvende olduğumuzu hisseder ve rahatlarız.3 Tüm bu nedenlerle sosyal ilişkilerinizi güçlendirmeyi önceliklendirmek, iç huzurunuzu tesis etmek ve sürdürmek için kritik öneme sahiptir. Ailenizle bir yemek planı organize etmek, arkadaşlarınızı kahve içmeye davet etmek, empatik ve görüşlerine güvendiğiniz, sizi önemseyen insanlarla ya da ortak değerlere sahip olduğunuz bir grupla düzenli olarak bir araya gelmek sosyal ilişkilerinizi güçlendirmeye yardımcı olur. Zor zamanlarda bu kişilerden yardım ve destek istemek, gerektiğinde onlara yardımda ve destekte bulunmak yaşadığınız zorlu deneyimleri ve bu deneyimlerden doğan duyguları fark etmenizi ve kabul etmenizi kolaylaştırır. Ayrıca güçlü sosyal ilişkiler, toplumsal travmaların yarattığı etkilerin azaltılmasında da önemli bir role sahiptir.4 

· Sağlıklı yaşamı hedefleyin 

Fiziksel olarak zinde hissetmekle psikolojik iyi oluş arasındaki olumlu ilişkiyi gösteren pek çok araştırma vardır.5,6 Doğru beslenmek, iyi uyumak, bol sıvı tüketmek ve düzenli egzersiz yapmak fiziksel sağlığı destekler, bedenin stresle baş etmesini kolaylaştırır ve anksiyete, depresyon gibi ruh sağlığı sorunlarının etkilerini azaltır.7 

· Değerlerinizle bağlantılı amaçlar edinin  

Yaşamımızı sürdürürken bireysel ya da toplumsal olarak sahip olduğumuz değerler ve bu değerlerden doğan amaçlar doğrultusunda davranışlar sergileriz. Bu davranışlar, yaşam deneyimlerimizi anlamlı kılmamıza yardım eder. Aynı zamanda stresli ya da travmatik bir olay karşısında yaşadığımız zorluklarla baş etmemizi kolaylaştırır. Değerlerinizle bağlantılı amaçlar zorluklara bakış açımızı değiştirir ve zorluğu hafifletir.8 Bu amaçlar sayesinde zorlu yaşam deneyimlerinden doğan duygu ve düşünceleri yeni ve yaratıcı yollar bularak fark etmek ve kabul etmek kolaylaşır.  

 Zorlukların yarattığı duygu ve düşüncelere dair farkındalık ve kabul kadar zorluklara yönelik çözüm stratejileri geliştirmek de önemlidir. Stresli bir yaşam olayının ardından “Peki ben bu sorunu çözmek için ne yapabilirim?” diye kendinize sormak ve edineceğiniz amacı küçük parçalara bölerek gerçekçi hedefler doğrultusunda ilerlemek faydalı olur.

· Kabul odaklı bir bakış açısı geliştirin  

Kabul odaklı bir bakış açısı geliştirmek anbean farkındalık becerileri kazanmakla mümkündür. Jon Kabat-Zinn, anbean farkındalığı; "şu anda, anbean ortaya çıkan deneyimi, yargılamadan ve bu deneyime kasıtlı olarak dikkat etmekle oluşan farkındalık" olarak tanımlamaktadır. 9 Çeşitli anbean farkındalık uygulamalarını (dikkat meditasyonu, sevgi-şefkat meditasyonu, açık izleme meditasyonu, anbean farkındalık temelli stres azaltma ve şefkat programları gibi) düzenli olarak yapmak; duyguları tanımayı, fark etmeyi ve kabul etmeyi kolaylaştırır. Gündelik yaşamda kazanılan bu beceri, zor zamanlarda ortaya çıkan duyguları tanımaya ve deneyimlemeye de yardım eder.  

Zorlu yaşam deneyimleri karşısında tekrarlayıcı bir şekilde yaşananları düşünme, olumsuz düşünme ve geleceğe yönelik olarak felaket senaryoları kurma eğilimi artabilir. Bu gibi durumlarda dikkati, içinde bulunulan ana ve eyleme çekebilmek önemlidir. Anbean farkındalık becerisi kazanmak dikkati doğru şekilde yönlendirmeyi ve zorluklarla baş etmeyi kolaylaştırır.  

· Yardım alın  

Pek çok insan yukarıdaki gibi stratejileri kullanarak ruhsal iyi oluşunu destekleyebilir ve dayanıklılığını artırabilir. Bu da iç huzuru hissedebilmeyi sağlar. Buna karşın herhangi bir stresli yaşam olayının ya da travmatik olayın yarattığı duygu ve düşüncelerin baş edilemez hale gelmesi söz konusudur. Böyle bir durumda, ihtiyaç hissedildiğinde yardım almak uzun vadede dayanıklılığa ve içsel huzuru tesis etmeye katkı sunar. Bu nedenle herhangi bir stresli durum ya da travmatik olay sonrası işlevselliğinizi kaybettiğinizi, günlük yaşamınızı sürdürmekte zorlandığınızı düşünüyorsanız bir ruh sağlığı uzmanından destek almanız önemlidir.  

Devamını Oku
image
04/04/2024

Karanlıkta Kalanlar: Çocuklarda Cinsel İstismarı

Çocuk ve “cinsel istismar”, “evlilik”, “çocuk gelin” gibi sözcükleri aynı cümle içinde kullanmak ne kadar da zor. Son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde artış gösteren, bizi derin etkileyen ve her defasında ürperti içinde okuduğumuz çocuklara yönelik cinsel istismar haberleri çok yıkıcı ve bir o kadar da travmatik olaylardır. Biliyoruz ki; çocuklara yönelik her türlü ihmal ve istismar yüzyıllardır her toplumda var olmuş önemli bir toplumsal sorundur. 

Cinsel istismar nedir? 

Dünya sağlık örgütü çocuk istismarını; çocuğun her türlü fiziksel, psikolojik ve cinsel olarak bir yetişkin tarafından kötü muamele görmesi olarak tanımlar. Çocuğa yönelik cinsel istismar ise; psikososyal gelişimini tamamlamamış bir çocuğun yani gelişimsel olarak tam olgunlaşmamış bir çocuğun bir yetişkin tarafından zorlanarak, mecbur bırakılarak, kandırılarak, alıkonularak cinsel uyarılma amacıyla kullanılmasıdır.1 Bu istismar çocukla cinsel içerikli sohbet etmek, sorular sormak, cinsel bölgelere dokunmak, okşamak, teşhircilik ya da cinsel eylemlerin izletilmesi, çocuk pornografisi ya da tecavüze kadar tüm cinsel zorbalığı içerir. 

Zannettiğimizden çok daha fazla…

Cinsel istismar vakalarında istismarcının çocuğun tanıdığı, bildiği, hatta güvendiği biri olma ihtimali oldukça yüksek değerlendirilir. Bir çocuk izlem merkezinde yürütülen çalışmada istismarcıların çoğunlukla (%42.2) çocuğun sosyal çevresindeki kişiler olduğu, aile içi ensest oranının  ise %15.7 olduğu belirtilmiştir.2  

Çocuklara yönelik cinsel istismar oranına baktığımızda; 2022 yılında Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı bir çalışmada yirmi yaşın altındaki 120 milyon genç kadın ve kız çocuğunun zorla cinsel ilişkiye maruz kaldığı belirtiliyor. Her 5 kadından 1’i ve her 13 erkekten 1’i çocukluk döneminde yani 0-17 yaş arasında cinsel istismara uğradığını bildiriyor.1 Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ise 2021 yılında 24 bin 367 çocuğun cinsel istismara uğradığı rapor edilmiştir.3 Cinsel istismar istatistiklerinde gördüğümüz rakamlar sadece rapor edilen ve kurumlara yansıyan vakalardır. Cinsel istismarın belirlenmesi ve rapor edilmesindeki zorlukları düşündüğümüzde bu oran gerçek sayıların oldukça altındadır. Ailenin cinselliği ayıp ve konuşulamaz olarak nitelendirmesi, var olan istismarı yok sayması, diğerlerinin duymasından utanması, çocuğun damgalanması korkusu, aile ve toplumsal tüm faktörler istismar edilen çocuğun yaşadığı istismarı dile getirmesine engel olabilmektedir. Bu durum bize asla göz ardı edilmemesi gereken bir gerçeği gösterir; çok daha fazla çocuk cinsel istismara uğramaktadır. 

Çocuğa cinsel istismarın sonuçları

İstismara uğramak çocukların fiziksel, cinsel ve psiko-sosyal gelişimlerini hem kısa hem de uzun vadede  olumsuz etkilemektedir. Cinsel istismarın kısa vadeli etkileri, istismarın hemen ardından ortaya çıkar ve çocuğun yaşıyla ilişkili olarak farklı fiziksel, psikolojik, bilişsel ve davranışsal belirtilerle kendini gösterir. Kısa vadeli etkileri açısından erken çocukluk döneminde oyuncak bebeklerin cinsel bölgelerine odaklı oyunlar oynamak, yaşıyla uyumsuz cinsel içerikli konuşmalar yapmak, buna benzer resimler çizmek gibi cinsel davranışlar görülebilir.4 Okul çağı döneminde daha çok kaygı ve korkular, uykusuzluk, dikkat eksiklikleri, iştahta azalma, sessizlik görülmektedir.5 Ergenlerde ise istismar sonrasında travmatik stres belirtileri, uykusuzluk, anksiyete, depresif duygularım, özgüven eksiklikliği, intihar düşünceleri, alkol ve madde kullanımı, gelişigüzel cinsellik yaşama davranışları görülebilmektedir.

Çocuklarda cinsel istismara uğramanın uzun vadeli olumsuz etkilerine baktığımızda; kısa dönemde  ortaya çıkan olumsuzlukların uzun dönemde kronikleşmesi ve artarak devam etmesi söz konusudur. Cinsel istismarın uzun vadeli olumsuz etkileri arasında travma sonrası stres bozukluğu, kronik depresyon, anksiyete6, madde kullanımı, riskli davranışlar sergileme, akademik başarıda düşüklük, sosyal ilişkilerde geri çekilme, olumlu sosyal bağlar kuramama ve ilişkiyi sürdürememe7, intihar düşünceleri ve/veya girişimleri, öğrenme bozuklukları, yeme bozuklukları8, nörolojik hasarlar ve fiziksel sağlığın bozulması ortaya çıkmaktadır.9 Cinsel istismarın en sık karşılaşılan uzun vadeli etkisi ise travma sonrası stres bozukluğu ve depresyondur.9

Cinsel istismarı önlemek ve istismara uğrayan çocuklara destek olmak için neler yapılabilir?

Çocuğa yönelik cinsel istismarın engellenmesinde ailenin, toplumun ve kurumların önemli sorumlulukları vardır. İstismarın fark edilmesi, bildirilmesi, çocuğun güvenliği için tedbirler alınması, sağlıklı ebeveynliğin öğretilmesi, istismarcıya caydırıcı cezaların uygulanması, toplumda çocuğa yönelik cinsel istismar ile ilgili farkındalık oluşturulması çocukları korumak için atılacak önemli adımlardır. Cinsel istismara uğrayan çocukların iyileştirilmesi sürecine baktığımızda  çocukları için var olan durum ayrıntılı değerlendirilmeli ve her çocuğa özel bir müdahale planlanmalıdır. Burada çocuğun ebeveynleri ile çalışılması, çocuğun fiziksel sağlığını da temel alan farmakolojik/tıbbi tedaviler planlanması gerekebilir. Ruh sağlığına yönelik tedavilere baktığımızda ise yapılan araştırmalarda cinsel istismara uğramış çocuklarda özellikle istismarın uzun vadeli etkileri olan travma sonrası stres bozukluğu belirtilerinin azaltılmasında, depresyon, anksiyete, saldırganlık ve artan cinselleşmiş davranışların azaltılmasında en etkili müdahale Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) olarak karşımıza çıkmaktadır.11,12 

Unutulmamalıdır ki çocuğun cinsel istismarı bir çocuk hakkı ihlalidir ve bu istismarı önlemek tedavinin en etkili olanıdır.



Devamını Oku