Öykümüz

DATEM, bir klinisyen, bilim insanı ve eğitmen olarak 20 yılı aşan mesleki yolculuğumun ürünlerinden biri. Bu yolculuğa çıkarken bir klinisyen ve terapist olarak yolumu nasıl belirleyeceğimi görebilmem hiç mümkün değildi. Hem bilgi bu kadar ulaşılabilir değildi hem de bilginin nasıl değerlendirilmesi gerektiğinin parametreleri bugünkü gibi belirgin değildi. Kişisel bakış açılarının ve inançların bu kadar baskın şekilde yön gösterici olduğu bir alanda bir terapistin çalışma yönelimini belirlemesi sanıldığından çok daha zor. Benim yolumu her zaman bilim aydınlattı, yolumu kaybetmeme araştırmalar engel oldu. Danışanlara sorunları için etkili terapi uygulama, onlara faydalı olma, zarar vermeme önceliğinin bilinciyle terapi yaklaşımlarını dogmatik bir bağlılıkla benimsemedim. Eleştirel düşünme, sorgulama, güncel araştırmaları takip etme ve öğrendiklerimi klinik deneyimle sınama ile yolumu belirleyebildim. Şimdi terapi yönelimimi nasıl belirlediğimin ve DATEM’in nasıl doğduğunun öyküsünü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümünde lisans öğrencisi olduğum yıllarda klinik psikolog olmak pek gündemimde yoktu, çünkü klinik psikoloji bir meslek olarak o dönemlerde bugün olduğu gibi popüler değildi ve psikolojinin temel alanları benim daha çok ilgimi çekiyordu. Bilimsel araştırmalara büyük bir merakım vardı ve akademisyen olmak istiyordum. Ancak lisans eğitimimin son senesi geldiğinde çeşitli sebeplerden Türkiye’de klinik psikoloji alanında ilerlemenin yapabileceğim en makul seçim olduğu kanaatine vardım. Boğaziçi Üniversitesi’nin Klinik Psikoloji Yüksek Lisans programına kabul edildim.

Boğaziçi Üniversitesinin o günkü eğitim programında hem psikodinamik terapi hem de BDT teorik eğitimi ve süpervizyonu veriliyordu. Hocamın etkisiyle psikodinamik terapinin gizemli ve karmaşık doğasına gönlümü kaptırdım ve bu ekolü daha çok benimsedim. Yüksek lisansın ikinci senesine başlamadan hemen önce 17 Ağustos Depremi oldu. Televizyonlardaki gönüllü psikolog çağrılarıyla depremin merkez üssüne gittim ve bir çadır kentte çalışmaya başladım. Depremin ağır etkilerini doğrudan deneyimleyen çok sayıda kişiyle çalıştım. Bu deneyim benim için çok sarsıcı ve göz açıcı oldu. Zamanla psikodinamik terapinin her koşulda her tür danışanla uygulanabilirliğine yönelik kafamda soru işaretleri oluştu. Kariyerimin en başında yaptığım bu sorgulamayla rotamı değiştirdim ve terapötik etkisine yönelik bilimsel verilerin varlığı, kısa sürede iyileşme sağlamak için gerekli yöntemleri barındırması, çeşitli koşullarda ve farklı vaka gruplarıyla daha kolay uygulanabilmesi gibi sebeplerden BDT’ye yöneldim.

King’s College London’da doktora yapmak bana klinik araştırma alanını öğrenmek için eşsiz bir fırsat sundu. Bilimsel araştırmalara olan ilgim klinik uygulamayla buluştu. Çalıştığım klinik araştırmalar sayesinde psikolojik sorunların gelişiminden ve sürmesinden sorumlu faktörler, yürütülen terapilerin etkileri, terapötik değişimin ortaya çıkma mekanizmaları gibi konularda bilgilendim. Böylece BDT’yi de sorgulamayı öğrendim. Bu ekolün popüler yaklaşımlarını ezbere kabul edip uygulamaktansa gerçek bir bilim insanı bakış açısıyla psikolojik sorunların gelişimine ve sürmesine yönelik daha geçerli ve tutarlı teorik altyapıya sahip, kalıcı iyileşmeyi ortaya çıkarma olasılığı güçlü bilimsel destek almış yöntemleri barındıran yaklaşımlarına yöneldim. Bu şekilde modern davranış terapilerini benimsedim. Yıllar içinde yüzlerce danışanla çalışarak deneyim kazanma şansım oldu.

2017 yılında klinik çalışmalarımı bağımsız yürütebilmek ve yetkin psikoterapistler yetiştirmek için DATEM’i kurdum. Türkiye’de araştırma desteği almış terapi programlarını yaygınlaştırmak için BiKTEP - Bilimsel Kanıt Temelli Psikoterapiler Programını başlattım. Yıllar içinde biriken bilgimi, deneyimimi, vizyonumu DATEM bünyesinde düzenlediğim eğitimler ve üniversite bünyesinde verdiğim dersler aracılığıyla yüzlerce meslektaşıma aktardım. Öğreterek daha çok öğrendim. Terapi uygulama becerilerini geliştirmek için öğrencilerime süpervizyon verirken A’dan Z’ye kendi yetiştirdiğim ve geliştirdiğim bir model çerçevesinde, düzenli konsültasyonum altında çalışarak makul bir sürede kalıcı iyileşme sağlayacak terapi uygulamaları yapacak bir terapist ekibi kurmak hayalim gelişti. Misyonum hem bu modeli benimseyecek terapistleri alana kazandırarak psikoterapi uygulamalarının kalitesini arttırmak, hem de danışanları etkili terapiler hakkında bilgilendirerek bunlara erişimlerini kolaylaştırmak. Bu açıdan DATEM terapistleri buluşturan psikoterapi merkezlerinden ayrışan bir vizyona, misyona ve yapıya sahip.

Bu henüz tamamlanmamış bir öykü. Ve umuyorum ki daha pek çok insanın yaşamına dokunacak bir öykü olarak gelişmeye devam edecek.

Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu