image
15/11/2025

Duygularımız Bize Ne Söylüyor?

Hayatımızın her anında duygularla iç içeyiz. Bazen kalbimiz hızla çarpar yoğun bir kaygı hissederiz, bazen de ne hissettiğimizi anlamadan öfkeyle dolarız ya da içimizi bir hüzün kaplar. Peki, bütün bu hissettiklerimiz bir tesadüf mü? Yoksa her bir duygunun bir anlamı, işlevi var mı? Bu yazıda, duyguların neden var olduğunu, bize ne anlatmaya çalıştıklarını ve ne zaman bir sorun haline gelebileceklerini birlikte keşfedeceğiz.  

Duyguların işlevi 

Duygular, aslında bize yol gösteren rehberlerdir. Bizi hayatta tutar, yaşadıklarımızı anlamlandırmamıza yardımcı olur ve karşılaştığımız yeni durumlar karşısında uyum sağlamamızı kolaylaştırır. Aynı zamanda değerlerimizi, ihtiyaçlarımızı ve sınırlarımızı hatırlamamıza yardımcı olur. 

Bazı duygular evrenseldir, doğuştan gelir ve otomatik olarak ortaya çıkar. Örneğin mutluluk, korku, öfke, üzüntü, şaşkınlık ve tiksinti... Bu temel duygular, hayatta kalma mekanizmamızın temel parçasıdır. Öte yandan, sosyal çevre, kültürel farklılıklar ve kişisel deneyimlerin etkisiyle utanç, suçluluk, hayal kırıklığı, gurur, pişmanlık, kıskançlık ve sevgi gibi daha karmaşık duygular öğrenilir. Bu duyguların ortaya çıkışı, kişinin öğrenme geçmişine, değerlerine ve çevresine göre farklılık gösterir. 

Her duygu, beyinde limbik sistem adı verilen bölgenin aktif hale gelmesiyle ortaya çıkar. Amigdala, hipokampus, talamus ve hipotalamus; duyguların işlenmesinde kritik rol oynar. Bir tehlike ya da tehdit algıladığımızda, bedenimiz “savaş ya da kaç” tepkisi verir. Bu sırada adrenalin ve kortizol hormonları salgılanır; kalp atışı hızlanır, nefes alış verişi sıklaşır, kaslar gerilir. Bu fizyolojik değişimler, bedenin bizi koruma refleksidir. Yani duygular hayatta kalmamızı sağlayan psikofizyolojik tepkilerdir. 

Duygular, yaşadığımız duruma dair bize nasıl ipuçları verir, gelin birlikte bakalım:

  • Mutluluk: Olumlu bir deneyim yaşadığımızda mutluluk hissederiz. Bu duygu, bizi mutlu eden davranışları sürdürmemiz için motivasyon sağlar.
  • Korku: Tehdit veya tehlike içeren bir durumla karşılaştığımızda ortaya çıkar. Korku, tehlike karşısında kendimizi koruyacak şekilde davranmamızı sağlar. 
  • Öfke: Engellendiğimizde, haksızlığa uğradığımızda öfkeleniriz. Öfke, sınırlarımızın aşıldığını fark ederek sağlıklı sınırlar çizmemize ve değerlerimizi korumamıza yardımcı olur. 
  • Üzüntü: Bir kayıp yaşadığımızda ya da önemli bir şey sona erdiğinde üzgün hissederiz. Üzüntü, duygularımızı paylaşmamızı, yardım istememizi ve durumu kabul etmemizi kolaylaştırır. 
  • Şaşkınlık: Çoğumuz beklenmeyen durumlar karşısında şaşırırız. Şaşkınlık, dikkatimizi toplayarak yeni durumu anlamlandırmamıza ve uyum sağlamamıza yardımcı olur. 
  • Tiksinti: Genellikle, zarar görebileceğimiz ya da rahatsız edici şeyler karşısında tiksinti duyarız. Tiksinti, kendimizi korumamızı ve zararlı durumlardan uzaklaşmamızı sağlar. 

Bunun yanı sıra, sosyal canlılar olduğumuz için evrimsel olarak bir grup içinde var olma ve aidiyet ihtiyacı hissederiz. Duygular, kişinin sosyal ortama uygun davranmasına ve oraya adapte olmasına yardımcı olur. Bu durum, sosyal bağların güçlenmesi ve toplumsal düzenin korunması açısından büyük önem taşır. Örneğin sevgi, empati becerisinin gelişmesine katkı sağlar ve kişiler arası ilişkileri güçlendirir. Utanç, kişiyi grup normlarına uygun davranmaya yönlendirir. Suçluluk ise değerleri doğrultusunda doğru kararlar almasını destekler. 

Duygular ne zaman sorun haline gelir? 

Her duygunun bir işlevi olsa da, bazen duyguların sıklığı ve yoğunluğu aşırılaştığında ya da belirgin şekilde azaldığında sorun haline gelebilir. Sürekli ve yoğun düzeyde kaygı, öfke veya mutsuzluk hissetmek, kişinin psikolojik sağlığını olumsuz etkileyebilir. Duygular, kişinin günlük yaşamını ve işlevselliğini olumsuz etkilemeye başladığında artık sorun olarak değerlendirilir. 

Duyguların sorun haline gelmesindeki kritik nokta, rahatsızlık veren duygulardan uzaklaşmak amacıyla sergilenen kaçınma davranışlarıdır. Kişi yoğun ya da rahatsız edici duygulardan kurtulmaya çalıştığında kısa süreli bir rahatlama yaşasa da, kaçınma davranışları uzun vadede duygularla temas etmeyi engelleyerek sorunun sürmesine yol açar. Bu nedenle, duygulardan kaçmak yerine onları tanımak, anlamak ve deneyimlemek psikolojik iyi oluşun temelini oluşturur. 

Örneğin, kapalı alanlarda yoğun korku yaşayan biri, asansöre binmekten kaçınarak bu duyguyu hiç deneyimlemeyebilir ya da bir yakınıyla asansöre binerek korkusunu anlık olarak azaltabilir. Ancak bu durum, uzun vadede kapalı alan korkusunun sürmesiyle ve kişinin çeşitli alanlardaki işlevselliğinin olumsuz etkilenmesiyle sonuçlanır. Oysa kapalı alanlardan kaçınmak yerine, korktuğu durumlara aşamalı olarak girip bu duyguyla temas etmeye başladığında, zamanla hem korkusu azalabilir hem de duygu toleransı güçlenir.

Psikoterapide duygularla çalışmak 

Psikoterapi, duygularımızı tanımamıza, anlamamıza ve onları kabul etmemize yardımcı olur. Özellikle Bilişsel ve Davranışçı Terapiler (BDT), duygularla ilişkili düşünce ve davranışları ele alarak yaşam kalitesini artırmayı hedefler. BDT’de sık kullanılan “üstüne gitme” tekniği, kişinin kaçındığı duygularla adım adım temas etmesini sağlar. Amaç, duyguları bastırmak değil; onlarla birlikte devam edebilmektir. Kişi işlevsel adımlar atıp duygularını deneyimlemeye izin verdikçe, duygu toleransı artar ve yaşamı üzerindeki kontrol algısı güçlenir. 

Sonuç olarak, duygular zaman zaman karmaşık ve zorlayıcı görünse de, her biri bize ihtiyaçlarımızla, sınırlarımızla ve değerlerimizle ilgili bir şeyler anlatır. Onları bastırmak veya yok saymak yerine, verdikleri mesajları dinlediğimizde hem kendimizi daha iyi anlayabilir hem de psikolojik olarak güçlenmeye başlayabiliriz. 

Devamını Oku
image
30/10/2025

Çocuk Sahibi Olma Sürecinde Psikolojik Zorluklar: İnfertilite

Çocuk sahibi olma süreci, birçok çift için hem umut dolu hem de duygusal olarak zorlayıcı bir yolculuktur. Biyolojik olarak ebeveyn olmayı isteyen ancak infertilite (kısırlık) yaşayan çiftler, bu süreçte kaygı, üzüntü ve hayal kırıklığı gibi yoğun duygular deneyimleyebilirler. Yaşanan duygusal zorlanma, hem bireylerin psikolojik sağlığını hem de çiftin ilişkisini etkileyebilir. Bu yazıda, çocuk sahibi olma sürecinde infertilitenin psikolojik etkilerini ele alacağız ve bu süreci psikolojik açıdan daha sağlıklı bir şekilde yönetmeye yardımcı olabilecek destek yollarından bahsedeceğiz. 

Sosyal baskı ve toplumsal etkiler 

Çocuk sahibi olma sürecinde zorluk yaşayan çiftler, sosyal çevrelerinin (aile, arkadaşlar vb.) ve partnerinin çocuk sahibi olmakla ilgili beklentisini karşılamak konusunda psikolojik baskı hissedebilirler. Özellikle tedavi (örneğin tüp bebek) süreciyle ilgili yapılan yorumlar, sorulan sorular ve hamile kalmakla ilgili verilen tavsiyeler çiftlerde kaygı, üzüntü ve öfke yaratabilir.  

Öte yandan, aile kavramı anne, baba ve çocuktan oluşan bir sosyal yapı olarak görüldüğünden, biyolojik olarak çocuk sahibi olma sürecinde sorun yaşayan çiftler, toplumsal normlara uygun bir aile olmakla ilgili baskı hissederler. Ülkemizde kadının doğurgan olması gerektiğine dair toplumsal öğretiler, kadına yüklenen annelik rolü ve anneliğin kutsal kabul edilmesi; kadınlar üzerinde çocuk sahibi olmaları gerektiğiyle ilgili psikolojik baskı yaratabilir. Bu durum, özellikle çocuk sahibi olmak isteyip üreme sağlığıyla ilgili zorluklar yaşayan kadınların kendilerini yetersiz algılamalarına ve öz güvenlerinin zedelenmesine neden olabilir.  

Çocuk sahibi olan ya da hamile arkadaşlarıyla bir araya gelmek, süreçle ilgili konuşmak bireyin veya çiftin kaygısını artırabildiği için, bu ortamlardan uzaklaşmayı tercih edebilirler. Bu durum, sosyal yaşamın ve kişiler arası ilişkilerin olumsuz yönde etkilenmesine yol açar. 

İnfertilite sürecinde psikolojik zorluklar 

Bu dönemde, hem bireyi hem de çiftin ilişkisini etkileyen çeşitli psikolojik zorlanmalar görülebilir. Çocuk sahibi olamamakla ilgili yoğunlaşmış kaygı, klinik ortamlarda en sık görülen psikolojik sorunlardan biri olarak karşımıza çıkar. Belirli düzeyde kaygı deneyimlenmesi normalken, kaygının aşırılaşması bireylerde psikolojik sorunlara neden olabilir. 

Bireyler, bu kaygıyı deneyimlememek için süreci hatırlatan durumlardan kaçınabilir. Örneğin, çocuklu arkadaşlarıyla görüşmemek ya da sosyal medyada hamilelikle ilgili paylaşımlara bakmamak gibi davranışlar görülebilir. Bu kaçınma davranışları, kısa vadede kaygıyı ve olumsuz düşünceleri azaltsa da, uzun vadede bireyin duygularıyla temas etmesini engelleyerek duygusal zorlanmanın ve zihinsel meşguliyetin artarak sürmesine sebep olur. Artmış zihinsel meşguliyet, odaklanmayı güçleştirir ve iş performansını olumsuz etkileyebilir. 

Çocuk sahibi olma sürecinde beslenme düzenine, fiziksel aktiviteye ve yaşam tarzına doktorun önerdiği düzeyde dikkat etmesi işlevseldir. Ancak bu davranışlar aşırılaştığında, bireyin yaşamının çeşitli alanlarındaki işlevselliğini olumsuz etkileyerek bir sorun haline gelir. Özellikle kadınlar, hamile kalmak ya da tedavi süreciyle ilgili internette aşırı araştırma yapma, çeşitli sitelerdeki yorumları okuma veya sürekli pozitif olmaya çalışma gibi davranışlar sergileyebilirler. Bunun yanı sıra, beslenme düzenlerine ve fiziksel aktivitelerine günlük yaşamlarının önüne geçecek düzeyde dikkat edebilirler. Bu durum, onların hamile kalmakla ilgili belirsizliğin yarattığı kaygılarını anlık olarak azaltıp, sürece yönelik kontrol algılarını artırsa da; uzun vadede hamile kalmakla ilgili beklentilerini yükselterek, süreçte yaşanabilecek olumsuzluklar karşısında yoğun hayal kırıklığı yaşamalarına neden olabilir. Ayrıca, aşırılaşan bu davranışlar günlük yaşamlarını kısıtlar ve beslenme, pozitif olma ya da fiziksel aktiviteyle ilgili belirledikleri katı kurallara uyamadıklarında, kendilerini suçlamalarına yol açar. 

Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin, bu konuyu yaşamlarında önceliklendirmeleri her ne kadar anlaşılır olsa da, ebeveynlik rolünü her şeyin önüne almak, süreçte karşılaşabilecekleri sorunlar karşısında duygusal olarak daha kırılgan hale gelmelerine sebep olur. Hayatlarının merkezine çocuk sahibi olmayı koyup, değerlerini ebeveyn olmakla bağdaştırdıklarında, kendilerine yönelik değersizlik ve yetersizlik algıları artabilir. 

Sürecin beraberinde getirdiği stres, çiftin sıkıntı toleransını azaltarak birbirlerine yönelik suçlama, aşağılama ve yıkıcı eleştiri gibi davranışlara yol açabilir. Özellikle cinsel birlikteliğin sadece çocuk sahibi olmak amacıyla gerçekleştirilmesi, isteksizlik ve ana odaklanmakta güçlük gibi sorunlara neden olur.  

Çocuk sahibi olma sürecinde psikolojik zorluklarla baş etme yöntemleri 

  • Dengeli bir yaşam sürmek: Beslenme, egzersiz ve süreçle ilgili araştırmaları günlük yaşamı kısıtlamayacak şekilde yani ölçülü ve dengeli bir yaklaşımla sürdürmek önem taşır. 
  • Değer alanlarını çeşitlendirmek: Yeterlilik ve değer algısını destekleyecek alanları belirleyip bu doğrultuda adımlar atmak sürece katkı sağlar. 
  • Keyif veren aktiviteleri sürdürmek: Sadece çocuk sahibi olma (tedavi vb.) sürecine odaklanmak yerine, keyif alınan aktivitelere devam etmek ve bu aktiviteleri çeşitlendirmek faydalı olur.  
  • Sosyal bağları güçlendirmek: Aile ve arkadaşlarla vakit geçirmek, paylaşımda bulunmak sosyal destek kaynaklarının güçlenmesine katkı sağlar.  
  • Sağlıklı sınırlar çizmek: Süreçle ilgili yorumlar ve sorular karşısında sınır koyabilmek, duygusal zorlanmanın yönetilmesine fayda sağlar. 
  • Yakınlığı ve cinselliği korumak: Cinsel birlikteliği yalnızca çocuk sahibi olma amacıyla değil, duygusal ve fiziksel yakınlığı sağlamak için dikkati ana vererek ve duyumlara odaklanarak sürdürmek önemlidir. 
  • Açık iletişim kurmak: Birbirinin ihtiyaçlarını gözetmek, duygularını onaylamak ve desteklemek, çiftin empatik bir iletişim tarzı geliştirmesine katkı sağlar. 
  • Psikoterapi desteği almak: Bireysel ya da çift olarak terapiye başlamak, çocuk sahibi olma sürecindeki psikolojik zorlukları yönetmeye yardımcı olur. 

Çocuk sahibi olma sürecinde psikolojik desteğin önemi 

Bu süreçte bireylerin ve çiftlerin psikolojik destek alması;  

  • Yoğun duyguları düzenleyebilmelerine ve duygu toleranslarının artmasına, 
  • Sürece yönelik işlevsel baş etme stratejileri geliştirmelerine,
  • Zihinsel meşguliyetlerinin azalmasına,  
  • Belirsizlikle başa çıkabilme kapasitelerinin güçlenmesine, 
  • Süreçle ilgili stres düzeylerinin azalmasına, 
  • Çatışma yönetimi ve çözümü becerilerinin gelişmesine katkı sağlar. 

Çocuk sahibi olma süreci, herkes için biricik ve duygusal yoğunluğu olan bir yolculuktur. Psikolojik destek, bu süreçte yaşanan duygusal zorluklarla başa çıkmada hem bireyin hem de çiftin psikolojik olarak güçlenmesi açısından büyük önem taşır.  

Devamını Oku
image
02/10/2024

Sosyal Bağlantıların Ruh Sağlığı Üzerinde Etkileri

Sosyal bağlantıların insanlar için önemi nedir?

İnsan, doğası gereği sosyal bir varlıktır. Kişinin hem hayatta kalması hem de psikolojik sağlığı açısından sosyal bağlantıları önemli bir rol oynar. Evrimsel süreçte, insanlar tehlikelere karşı birlikte hareket ederek hayatta kalmış ve bilgi paylaşımı sayesinde çevrelerini daha iyi anlamışlardır. Bu durum, günümüzde de kişinin ruh sağlığını destekleyen en önemli etkenlerden biridir.

Biyolojik olarak da sosyal bağlantıların olumlu etkilerinden söz edilebilir. Sosyal etkileşimler sırasında salgılanan oksitosin ve serotonin gibi nörotransmitterler, kişinin kendini daha iyi hissetmesine ve duygusal dengesini korumasına yardımcı olur. Psikolojik olarak ise, sosyal ilişkiler bireyin kimlik ve kendilik algısını şekillendirir, ona aidiyet ve kabul algısı kazandırır. Sosyal bağlantılar, kişinin hayatını anlamlı kılar. Aidiyet kişinin stresle başa çıkma kapasitesini artırırken, davranışsal ve bilişsel olarak sağlıklı kalmasına destek olur.

Davranışçı terapi perspektifinden, bu ilişkiler olumlu pekiştirme sağlar; bu da bireyin sağlıklı davranışlarını ve düşünce kalıplarını sürdürmesini kolaylaştırır. Ayrıca, sosyal destek ağları sayesinde insanlar, daha güçlü başa çıkma mekanizmaları geliştirebilir.

Sosyal ağların ruh sağlığına etkileri nelerdir?

Sosyal bağlantıların ruh sağlığı üzerinde güçlü ve olumlu etkileri vardır. Sosyal destek; stresle başa çıkma, yaşam memnuniyeti ve mutluluk üzerinde belirleyici bir rol oynar. Araştırmalar, sosyal ilişkilerden yoksun bireylerin depresyon, anksiyete ve stres gibi ruh sağlığı sorunlarına daha yatkın olduğunu göstermektedir. Ayrıca, yalnızlığın ve sosyal izolasyonun fiziksel sağlığı da olumsuz etkileyebileceği bulunmuştur.1

Kişilerin sağlıklı davranışlarını sürdürmeleri ve olumsuz düşünce kalıplarını yeniden yapılandırmaları, sosyal destek sayesinde daha kolaydır. Yapılan bir araştırmada sosyal desteğin, stresin olumsuz etkilerini tamponlayıcı bir rol oynadığını ve kişinin duygusal dengeyi korumasına yardımcı olduğu bulunmuştur.2 Ayrıca, sosyal bağlantılar, bireyin kendine güvenini ve aidiyet duygusunu güçlendirerek yaşam memnuniyetini artırır.3

Sosyal yalnızlık ve izole olmanın psikolojik etkileri nelerdir?

Sosyal yalnızlık ve izolasyon, ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratan önemli faktörlerdir. Bu durumlar, bireyin kendini sosyal çevresinden kopuk hissetmesi ve anlamlı sosyal etkileşimlerden yoksun olması ile karakterizedir. Araştırmalar, sosyal izolasyonun depresyon, anksiyete ve stres riskini artırdığını göstermektedir.4

Sosyal yalnızlık, bireylerin olumsuz düşünce kalıplarına daha yatkın hale gelmesine ve kendileri hakkında daha negatif algılar geliştirmelerine neden olabilir. Bu durum, bilişsel ve davranışçı terapi açısından önemli bir noktadır; çünkü yalnızlık, kişilerin olumsuz düşüncelerini pekiştirerek bu düşüncelerin süreklilik kazanmasına yol açabilir. Uzun süreli yalnızlık ve izolasyon, kişilerin stres düzeylerini yükselterek, anksiyete ve depresyon belirtilerinin ortaya çıkma riskini arttırır.5 Ayrıca, yalnızlık sırasında vücutta stres hormonu olan kortizol seviyelerinde artış görülür. Bu da, hem zihinsel hem de fiziksel sağlık üzerinde olumsuz etkiler yaratır.6 Sosyal bağlantıların eksikliği, olumlu pekiştireç kaynaklarının azalmasına yol açarak kişinin yaşam memnuniyetini düşürebilir ve başa çıkma mekanizmalarını zayıflatabilir.

Yalnızlık, bireyin kendi içsel diyaloglarında daha eleştirel ve yargılayıcı olmasına neden olabilir. Bilişsel ve davranışçı terapi çerçevesinde, bu olumsuz içsel diyaloglar bireyin kendine güvenini zedeleyebilir ve izolasyon döngüsünü daha da derinleştirebilir. Böylece, sosyal yalnızlık, kişinin hem kendisi hem de çevresiyle ilişkilerini olumsuz yönde etkileyerek ruhsal sağlığını bozabilir.

Sosyal bağlantılar terapide nasıl desteklenir veya kullanılır?

Sosyal bağlantılar, Bilişsel ve Davranışçı Terapi (BDT) ile yakından ilişkilidir. BDT, bireylerin düşünce kalıplarını ve davranışlarını daha işlevsel bir hale getirmeye odaklanır; sosyal bağlantılar da bu süreci destekleyen önemli faktörler arasındadır. BDT, bireylerin sosyal destek sistemlerini geliştirmelerini, sosyal becerilerini artırmalarını ve daha sağlıklı sosyal etkileşimlerde bulunmalarını sağlar. Bu noktada BDT’nin, sağlıklı sosyal bağların kurulmasında etkili bir araç olabileceği görülmektedir.7

BDT, sosyal bağlantıların önemini kişiye özel işlevsel analizle formüle etmeyi sağlar. Oluşturulan işlevsel analiz bireylerin, izolasyon ve yalnızlık döngüsünden çıkmalarına yardımcı olur. Özellikle davranış değişikliğiyle birlikte kişilerin işlevsel olmayan bilişsel kalıplarında da değişim yaşanabilir. Yani davranış değişikliğiyle birlikte kişilerin, bilişsel yeniden yapılandırma da sağlayarak, daha işlevsel düşünce kalıpları geliştirmelerine olanak sunar.8 Sosyal bağlantıları güçlendirme sürecinde davranışsal aktivasyon, olumlu pekiştirme ve üstüne gitme gibi teknikler kullanılır.

Sosyal bağlantıları güçlendirme yöntemleri:

  1. Davranışsal aktivasyon: BDT, bireyleri sosyal etkinliklere katılmaları için teşvik eder. Bu süreçte, kişinin ilgi alanlarına ve değerlerine uygun aktiviteler planlanır. Davranışsal aktivasyon, bireyin sosyal çevresiyle daha fazla etkileşimde bulunmasını sağlayarak sosyal izolasyonu azaltır.9
  2. Olumlu pekiştirme: Kişinin sosyal ilişkilerden elde ettiği olumlu deneyimler, sosyalleşmeye yönelik davranışların sürdürülmesinde pekiştirici bir rol oynar. BDT, bireylere olumlu sosyal deneyimlere odaklanmayı ve bu deneyimlerden motivasyon kazanmalarını öğretir. Örneğin, bir arkadaşla geçirilen güzel bir gün, kişinin sosyal etkileşimlere daha açık olmasını destekler.
  3. Üstüne gitme ve sosyal beceri eğitimi: BDT, sosyal anksiyetesi olan bireylerin sosyal ortamlara adım atmaları ve sosyal becerilerini geliştirmeleri için üstüne gitme tekniklerini kullanır. Bu yöntem, bireyin sosyal durumlarda rahat hissetmesini ve olumlu sosyal ilişkiler kurmasını kolaylaştırır.10
  4. Bilişsel yeniden yapılandırma: Sosyal ilişkiler hakkında olumsuz düşünceleri olan bireylerin, bu düşüncelerini sorgulayıp daha işlevsel ve gerçekçi düşüncelere dönüştürmeleri sağlanır. Örneğin, “Kimse benimle arkadaş olmak istemez” düşüncesi, BDT ile "İnsanlarla daha fazla vakit geçirirsem iyi arkadaşlıklar kurabilirim" düşüncesine dönüştürülebilir.

Bilişsel ve Davranışçı Terapi (BDT), sosyal ilişkilerin önemini ve bu ilişkilerin iyileştirilmesinin ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkilerini vurgular. Yalnızlık ve sosyal izolasyon, ruh sağlığı sorunlarına zemin hazırlarken, sağlıklı sosyal bağlantılar stresin azaltılmasında, işlevsel düşünce kalıplarının geliştirilmesinde ve duygusal dengenin sağlanmasında önemli rol oynar. Günlük yaşamın stresi ve zorlukları içinde, sosyal destek sistemleri, bireylere dayanma gücü verir ve ruh sağlığını korumalarına yardımcı olur. Bu nedenle, sosyal ilişkileri güçlendirmek ve anlamlı sosyal bağlantılar kurmak, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ruh sağlığının iyileştirilmesi için hayati önem taşır.

Sonuç olarak, sosyal bağlantıların ve sağlıklı ilişkilerin güçlendirilmesi, ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesinin anahtarıdır. İnsan sosyal bir canlıdır; bu nedenle, kaliteli sosyal bağlar kurmak ve sürdürmek, kendimize yapabileceğimiz en önemli yatırımlardan biridir. BDT, bu süreci destekleyen etkili bir araç olarak, bireylerin sosyal bağlantılarını güçlendirmelerine, olumsuz düşünceleri aşmalarına ve daha doyumlu bir yaşam sürmelerine yardımcı olabilir.

 

Devamını Oku
image
29/09/2024

Stresle Başa Çıkma: Günlük Rutinlerde Küçük Değişiklikler

Stres, günlük yaşamımızda çok sık duymaya başladığımız bir kavram olarak karşımıza çıkar. “Bu aralar çok stresliyim”, “Stresten uzak dur” gibi cümleleri günlük sohbetlerde hepimizin duyduğunu tahmin ediyorum. Peki, aslında stres nedir? Neden stres oluruz? Stres her zaman zararlı mıdır? Stresle baş etmek mümkün mü? Bu yazımızda, bu soruların cevaplarını vermeye çalışacağız. 

Stres nedir? 

Genellikle fiziksel ve psikolojik sınırlarımıza yönelik tehdit algıladığımızda stres yaşarız. Stres, uyum sağlanması ya da tepki verilmesi gereken herhangi bir tehlike anında, vücudun gösterdiği doğal bir reaksiyon olarak tanımlanabilir.1 Tehlikeyle ilgili gözlenen durum, gerçek tehdit içeren bir olay olabileceği gibi, zihnin “tehlikeli olarak algıladığı” bir durum da olabilir. 

Hans Selye, stresi üç aşamada ele almıştır: 1 

1. Alarm: Stres karşısında bedenimiz ilk olarak “savaş ya da kaç” tepkisi verir. Böylece vücutta sempatik sinir sistemi etkin hale gelir ve tehditle baş etmek için enerji açığa çıkar. 

2. Direnme: Alarm aşamasından sonra stres kaynağına adaptasyon sağlayabilirsek, parasempatik sinir sistemi devreye girer ve stres anında ortaya çıkan artmış fizyolojik tepkiler normale dönmeye başlar. Buna karşın, stresli duruma uyum sağlayamazsak ve stres tepkileri sürerse tükenme aşamasına geçiş olur. 

3. Tükenme: Bu aşamada stres, kronikleşmeye başlar. Stres kaynağıyla başa çıkmamız zorlaşır ve umutsuzluk, motivasyon eksikliği, harekete geçmede güçlük gibi tükenmişlik belirtileri ortaya çıkar. 

Savaş ya da kaç tepkisi 

Stres anında vücudumuz, “savaş ya da kaç” tepkisi verir. Bu tepki, algılanan tehlikeli bir olaya veya yaşamımızı tehdit edecek herhangi bir duruma yanıt olarak ortaya çıkan fizyolojik bir reaksiyondur. Savaş ya da kaç tepkisi sırasında, vücutta sempatik sinir sistemi ve endokrin sistem aktif hale gelir; adrenalin, noradrenalin ve kortizol hormonlarının salınımı artar. Bunun sonucunda; kalp atışı ve solunum hızlanır, kan basıncı artar, kaslar gerilir ve göz bebekleri büyür. Buna karşın, sindirim ve üreme sistemleri yavaşlar yani vücudumuz anlık tehlike karşısında hayatta kalabilmek için enerjiyi mobilize eder. Bütün bu fiziksel tepkiler, kişinin tehlike karşısında hızlı hareket etmesini ve kendini korumasını sağlar. Bu durum, tehdit karşısında savaşabilmek ya da ondan kaçabilmek için hayati önem taşır.2,3  

Bundan yüzyıllar önce doğal yaşamın içinde atalarımız; vahşi hayvanlar, kabileler arası savaşlar gibi birçok gerçek yani fiziksel olarak tepki verebileceği tehlikeyle karşı karşıyaydı. Gerçek tehlikeler karşısında savaş ya da kaç tepkisi, işlevsel bir hayatta kalma mekanizması olarak rol oynar; stres anında açığa çıkan enerji, gerçek tehditle baş edebilmek için kullanılarak vücuttan atılır. Ancak modern yaşamda stres kaynakları; trafik, ekonomik zorluklar, ilişkisel sorunlar, iş ve sınav stresi gibi durumlar olarak karşımıza çıkar.4,5 Bedenimiz modern çağın stres kaynaklarını da gerçek bir tehdit olarak algılayıp savaş ya da kaç tepkisi verir. Fakat günümüz stres kaynakları, fiziksel anlamda kaçarak ya da savaşarak baş etmeye uygun olmadığı için stres anında açığa çıkan enerji dışarı atılamaz. Uzun süreli ve sürekli yaşanan stres; kortizol, adrenalin ve noradrenalinin vücutta birikmesine neden olur. Bunun sonucunda, çeşitli fiziksel ve psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir. 

Stresin etkileri nelerdir? 

Stres denildiğinde, çoğunlukla olumsuz bir tepki gibi algılasak da belirli düzeyde stres harekete geçmek için işlevseldir. Yazımın devamında stresin olumlu ve olumsuz etkilerine değinmek istiyorum. Belirli düzeyde (eustress) stres deneyimlemek:1 

  • Duruma ve ortama adapte olmanızı sağlar. 
  • Motivasyonunuzu artırır ve başa çıkma becerilerinizi geliştirir. 
  • Sorun yaşadığınız alanlarla ilgili farkındalığınızı artırır. 

Öte yandan, uzun süreli ve yüzeyde stres yaşamak, bunun kronikleşmesine neden olarak yaşamınızdaki çeşitli alanları olumsuz etkileyebilir. 4,6,7 Yüksek düzeyde (distress), uzun süre stres deneyimlemek: 1 

  • Kalp hastalıkları, cilt sorunları ve bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi çeşitli sağlık sorunları yaşamanıza neden olabilir.8 
  • Baş ağrısı, yorgunluk ve kaslarda gerginlik gibi fiziksel belirtiler deneyimlemenize yol açar.9 
  • Kaygı sorunları, depresyon, öfke problemi, uyku sorunları ve dikkatinizi toplamakta güçlük gibi çeşitli psikolojik sorunlara sebep olabilir.6 

Stresle nasıl başa çıkabiliriz? 

Stres yönetimi sağlamak, stres yaratan durumu ya da duruma verilen tepkileri değiştirmekle mümkün olur. Stresle başa çıkma; kişinin algılanan veya gerçek bir stres karşısında, stresin uzun vadede yarattığı olumsuz etkileri azaltmak ve bu sayede yaşam kalitesini artırmak için yaptığı davranışlardır. Baş etme stratejilerinin amacı, yüksek düzey stresi azaltmak ve stres kaynağını daha kontrol edilebilir kılarak stresi işlevsel hale getirmektir.4,7 

  • Düzenli beslenme: Yoğun stres yaşamak, beslenme alışkanlıklarınızı olumsuz etkileyebilir. Stresin yarattığı duygularla (örn. kaygı, mutsuzluk, öfke) baş etmek için fazla ya da az yiyor olabilirsiniz. Ancak bu işlevsel olmayan bir baş etme stratejisidir. Bunun yerine, günlük yaşamınızda düzenli ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinmek, stresin olumsuz etkileriyle baş etmenize yardımcı olur.5 
  • Fiziksel aktivite: Stres anında salgılanan hormonlar ve açığa çıkan enerji vücutta biriktiği için çeşitli sağlık sorunlarına neden olabilir. Vücutta biriken hormonları, düzenli egzersiz yaparak dışarı atmak stresin olumsuz etkilerine karşı koruyucudur.10 
  • Düzenli uyku: Uyku düzeninize dikkat etmek stres yönetiminde önemli rol oynar. Her gün aynı saatte uyuyup, aynı saatte uyanmaya özen göstermek, uyku için uygun bir ortam oluşturmak, uyumadan birkaç saat önce kafein tüketiminizi durdurmak ve ekran kullanım sürenizi azaltmak uyku kalitesini artırmaya yardımcı olur.  
  • Hobiler: Kendi ilgi alanlarınızı tespit edip, bu doğrultuda keyif alacağınız aktiviteler yaparak stres seviyenizi azaltabilirsiniz. Günlük yaşamın getirdiği stres kaynaklarına karşı, severek yapacağınız hobiler edinmek stres yönetimini kolaylaştırır. 
  • Sosyal destek: Arkadaşlarınızla ya da ailenizle vakit geçirmek, sizin için stres yaratan durumları yakınlarınızla paylaşmak ve onlardan geribildirim almak yaşadığınız stresi daha taşınabilir hale getirir. Sosyal destek, birçok alanda olduğu gibi stresle baş etmede de önemli bir yere sahiptir. 
  • Zaman yönetimi ve problem çözme becerileri: Günümüzde stres yaratan durumlar genellikle iş, akademik performans, maddi sorunlar ya da kişiler arası ilişkilerle ilgilidir. Bu durumlarda yaşadığınız stresi normal düzeylere indirmek için zaman yönetimi ve problem çözme becerilerinizi geliştirmeniz faydalı olur. Örneğin, yapacağınız işleri ertelemek yerine; önceliklerine göre sıralamak ve küçük parçalara bölerek adım adım ilerlemek zaman yönetiminde etkili bir stratejidir. Yaşamınızda bir sorunla karşılaştığınızda, o soruna yönelik birçok çözüm önerisi üretip daha sonra alternatifler arasından, duruma ve kendinize en uygun olan çözümü seçmek ve harekete geçmek problem çözme becerilerinizi geliştirir.11 
  • Anbean farkındalık uygulamaları: Stresli bir yaşam sürmek andan kopmanıza neden olabilir. Bir başka deyişle, zihninizin sürekli geçmişte olmuş ya da gelecekte olacak olaylarla meşgul olması, o anki deneyimlere odaklanmanızı zorlaştırır. Bu durum, uzun vadede stres seviyenizin artmasına neden olur. Buna yönelik; meditasyon, yoga, nefes ve kas gevşetme egzersizlerini günlük rutininize entegre etmek, dikkatinizi ana toplamanıza yardımcı olarak, uzun vadede stresle baş etmenizi sağlar.12 
  • Psikoterapi: Bazen yoğun olarak deneyimlediğiniz stres, etkili baş etme stratejileri üretmenizi engelleyebilir. Bunun sonucunda yoğun kaygı, mutsuzluk ya da öfke hissedebilirsiniz veya nefes alıp vermede güçlük, kalp atışlarında hızlanma, terleme, titreme gibi artmış fiziksel belirtiler deneyimleyebilirsiniz. Artmış duygusal ve fiziksel tepkiler; iş yaşamı, akademik hayat, sosyal ilişkiler ve günlük aktiviteler gibi çeşitli alanlarda işlevselliğinizi olumsuz etkileyebilir. Bu noktada, psikoterapi desteği almak faydalı olur. Terapi, stres kaynakları karşısında işlevsel davranışlar geliştirmenize ve duygularla temas etmenize yardımcı olur. Böylece, zorlayıcı duyguları taşıyabilme kapasiteniz ve zorlandığınız alanlara yönelik farkındalığınız artar. Bunun sonucunda, stresi normal düzeyde deneyimlersiniz ve stresle baş etme becerilerini günlük rutinlerinize entegre edebilirsiniz. 

Sonuç olarak, stres hayatınız boyunca çeşitli durumlar karşısında ortaya çıkabilecek doğal ve hayati önem taşıyan bir tepkidir; önemli olan stresle baş etme becerilerini geliştirerek, stresi normal düzeyde deneyimleyip olumlu etkilerinden faydalanabilmektir. 

Devamını Oku
image
22/09/2024

Zor Zamanlarda İç Huzuru Bulma Yolları

Her birimiz yaşamımız boyunca çeşitli stres yaratan durumlarla ya da travmatik olaylarla yüzleşiyoruz. Bu durum ve olaylar kişiler arası ilişkilerimizden ve yaşam koşullarımızdan doğabildiği gibi içinde yaşadığımız toplumda ya da dünyada yaşandığına şahit olduğumuz savaş, deprem, çocuk istismarı, kadın cinayeti gibi pek çok sarsıcı olaydan da kaynaklanıyor.

Tüm bu zorlu yaşam olaylarının psikolojik olarak yarattığı olumsuz etkilerle başa çıkmak için dayanıklılığımızı artırmak adına atabileceğimiz adımlar var. Bu yazımızda iç huzurunuzu bulmanıza yani psikolojik dayanıklılığınızı arttırmanıza yardımcı olabilecek başlıkları sizlerle paylaşacağız. 

İç huzuru bulmaktan ne anladığımızı netleştirerek başlayalım. İç huzuru bulduğunuzda olumsuzluklardan etkilenmeyeceğinizi; örneğin üzüntü, hayal kırıklığı, kaygı, korku gibi deneyimlenmesi zor duyguları hiçbir zaman hissetmeyeceğinizi düşünüyorsanız önce bu yanılgıyı düzeltelim. Çünkü zor zamanlarda karşılaştığınız stresli ya da travmatik yaşam olayları, bu duyguları çeşitli seviyelerde hissetmeyi beraberinde getirir. Bu noktada işlevsel olan, hissettiğiniz duyguları fark ederek ve kabul ederek onları deneyimlemeye izin vermektir. Bunu yapabilmek için çeşitli beceriler geliştirmektir. Başka bir açıdan geliştireceğiniz becerilerin psikolojik dayanıklılığınızı artıracağı da söylenebilir. Amerikan Psikoloji Derneği; dayanıklılığı sıkıntı, travma, trajedi, tehditler veya önemli stres kaynakları karşısında iyi uyum sağlama süreci olarak tanımlar.1 Bu durum ve olaylara iyi uyum sağlama sürecinde yardımcı olabilecek çeşitli stratejiler şöyle sıralanabilir:  

· Sosyal ilişkilerinizi güçlendirin  

Arkadaşlarımız ve ailemizle olan güçlü ilişkilerimiz ruhsal iyi oluşumuzu destekler, psikolojik dayanıklılığımızı artırır.2 Stresli ya da travmatik olaylar yaşadığımız esnada ya da sonrasında, sosyal çevremizin çeşitli destekleyici sözel ya da fiziksel davranışlar sergilemesi (göz teması, sarılma gibi davranışlar, “yanındayım”, “senin için ne yapabilirim”, “neye ihtiyacın var” gibi sözel ifadeler vb.) oksitosin hormonunun salınımını harekete geçirir. Bu sayede stres seviyemiz düşer, güvende olduğumuzu hisseder ve rahatlarız.3 Tüm bu nedenlerle sosyal ilişkilerinizi güçlendirmeyi önceliklendirmek, iç huzurunuzu tesis etmek ve sürdürmek için kritik öneme sahiptir. Ailenizle bir yemek planı organize etmek, arkadaşlarınızı kahve içmeye davet etmek, empatik ve görüşlerine güvendiğiniz, sizi önemseyen insanlarla ya da ortak değerlere sahip olduğunuz bir grupla düzenli olarak bir araya gelmek sosyal ilişkilerinizi güçlendirmeye yardımcı olur. Zor zamanlarda bu kişilerden yardım ve destek istemek, gerektiğinde onlara yardımda ve destekte bulunmak yaşadığınız zorlu deneyimleri ve bu deneyimlerden doğan duyguları fark etmenizi ve kabul etmenizi kolaylaştırır. Ayrıca güçlü sosyal ilişkiler, toplumsal travmaların yarattığı etkilerin azaltılmasında da önemli bir role sahiptir.4 

· Sağlıklı yaşamı hedefleyin 

Fiziksel olarak zinde hissetmekle psikolojik iyi oluş arasındaki olumlu ilişkiyi gösteren pek çok araştırma vardır.5,6 Doğru beslenmek, iyi uyumak, bol sıvı tüketmek ve düzenli egzersiz yapmak fiziksel sağlığı destekler, bedenin stresle baş etmesini kolaylaştırır ve anksiyete, depresyon gibi ruh sağlığı sorunlarının etkilerini azaltır.7 

· Değerlerinizle bağlantılı amaçlar edinin  

Yaşamımızı sürdürürken bireysel ya da toplumsal olarak sahip olduğumuz değerler ve bu değerlerden doğan amaçlar doğrultusunda davranışlar sergileriz. Bu davranışlar, yaşam deneyimlerimizi anlamlı kılmamıza yardım eder. Aynı zamanda stresli ya da travmatik bir olay karşısında yaşadığımız zorluklarla baş etmemizi kolaylaştırır. Değerlerinizle bağlantılı amaçlar zorluklara bakış açımızı değiştirir ve zorluğu hafifletir.8 Bu amaçlar sayesinde zorlu yaşam deneyimlerinden doğan duygu ve düşünceleri yeni ve yaratıcı yollar bularak fark etmek ve kabul etmek kolaylaşır.  

 Zorlukların yarattığı duygu ve düşüncelere dair farkındalık ve kabul kadar zorluklara yönelik çözüm stratejileri geliştirmek de önemlidir. Stresli bir yaşam olayının ardından “Peki ben bu sorunu çözmek için ne yapabilirim?” diye kendinize sormak ve edineceğiniz amacı küçük parçalara bölerek gerçekçi hedefler doğrultusunda ilerlemek faydalı olur.

· Kabul odaklı bir bakış açısı geliştirin  

Kabul odaklı bir bakış açısı geliştirmek anbean farkındalık becerileri kazanmakla mümkündür. Jon Kabat-Zinn, anbean farkındalığı; "şu anda, anbean ortaya çıkan deneyimi, yargılamadan ve bu deneyime kasıtlı olarak dikkat etmekle oluşan farkındalık" olarak tanımlamaktadır. 9 Çeşitli anbean farkındalık uygulamalarını (dikkat meditasyonu, sevgi-şefkat meditasyonu, açık izleme meditasyonu, anbean farkındalık temelli stres azaltma ve şefkat programları gibi) düzenli olarak yapmak; duyguları tanımayı, fark etmeyi ve kabul etmeyi kolaylaştırır. Gündelik yaşamda kazanılan bu beceri, zor zamanlarda ortaya çıkan duyguları tanımaya ve deneyimlemeye de yardım eder.  

Zorlu yaşam deneyimleri karşısında tekrarlayıcı bir şekilde yaşananları düşünme, olumsuz düşünme ve geleceğe yönelik olarak felaket senaryoları kurma eğilimi artabilir. Bu gibi durumlarda dikkati, içinde bulunulan ana ve eyleme çekebilmek önemlidir. Anbean farkındalık becerisi kazanmak dikkati doğru şekilde yönlendirmeyi ve zorluklarla baş etmeyi kolaylaştırır.  

· Yardım alın  

Pek çok insan yukarıdaki gibi stratejileri kullanarak ruhsal iyi oluşunu destekleyebilir ve dayanıklılığını artırabilir. Bu da iç huzuru hissedebilmeyi sağlar. Buna karşın herhangi bir stresli yaşam olayının ya da travmatik olayın yarattığı duygu ve düşüncelerin baş edilemez hale gelmesi söz konusudur. Böyle bir durumda, ihtiyaç hissedildiğinde yardım almak uzun vadede dayanıklılığa ve içsel huzuru tesis etmeye katkı sunar. Bu nedenle herhangi bir stresli durum ya da travmatik olay sonrası işlevselliğinizi kaybettiğinizi, günlük yaşamınızı sürdürmekte zorlandığınızı düşünüyorsanız bir ruh sağlığı uzmanından destek almanız önemlidir.  

Devamını Oku
image
06/09/2024

Sağlıklı Yaşamın Temelleri: Düzenli Beslenme, Fiziksel Aktivite ve Psikolojik Esenlik

İnsanların yaşam koşulları doğrultusunda geliştirdikleri günlük rutinleri, yaşadıkları döneme göre farklılık gösterir. Günümüzde stresli iş yaşamı, ekonomik zorluklar, hava kirliliği, trafik ve aşırılaşmış internet kullanımı gibi çeşitli faktörler; fiziksel ve psikolojik sağlığımızı olumsuz etkileyebilir. Öte yandan düzenli beslenme, fiziksel aktivite ve psikolojik esenlik sağlıklı yaşamın temellerini oluşturur.1 

Düzenli beslenme 

Sağlıklı ve düzenli beslenme fiziksel ve psikolojik sağlığımız için büyük önem taşır. Düzenli beslenmenin temel unsurları; öğün saatlerinin düzenli olması ve öğünlerde tüketilen besinlerde çeşitliliğin sağlanmasıdır.2 Sağlıklı beslenme alışkanlıklarına sahip olmak, bedensel ve zihinsel açıdan zinde kalmamıza büyük ölçüde katkı sağlar. 

Düzenli beslenmenin faydaları 

Düzenli beslenmek; enerji seviyenizin dengede kalmasını, metabolizmanızın etkili çalışmasını, sağlıklı beden kitle endeksi aralıklarında olmanızı ve sindirim sisteminizin etkin çalışmasını sağlar. Ayrıca sağlıklı beslenme alışkanlıklarına sahip olmak; psikolojik iyi oluş, güçlü bağışıklık sistemi ve kalp, cilt, kemik, kas sağlığıyla da ilişkilidir. Bu nedenle düzenli beslenme alışkanlıkları geliştirmek sağlıklı bir yaşam için büyük önem taşır.3 

Düzenli beslenme için öneriler 

  • Gün içinde, ana ve ara öğünleri belirli zaman aralıklarıyla tüketmeniz; uzun süreli açlığın önüne geçerek aşırı yemeye karşı önleyici olacaktır.
  • Öğün içeriklerinizde meyve, sebze, tam tahıllar, protein kaynakları ve sağlıklı yağlar gibi çeşitli besin gruplarına yer vermeye özen gösterdiğinizde; vücudunuzun ihtiyaç duyduğu besinleri almış olursunuz.
  • Sağlıklı beslenmek için porsiyonlarınızın ölçülü olması önemlidir. Yetersiz beslenmek ya da aşırı yemek, çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir.
  • Fast food tarzı yiyecekler yüksek düzeyde yağ ve tuz içerir. Bu sebeple fast food tüketim sıklığınızı azaltmanız sağlığınız açısından iyi olacaktır.
  • Yemeklerinizi olabildiğince evde yapmaya çalışırsanız, öğünlerin içeriğiyle ilgili (örn. ürün çeşitliliği, kullanılan ürünlerin içeriği) kontrolünüz daha yüksek olur. Bu durum, düzenli beslenme alışkanlıkları geliştirmeniz açısından faydalı olacaktır.
  • Su tüketimi vücudumuz için hayati önem taşır. Bu nedenle her gün yeterli miktarda su içmeye özen gösterin.

Fiziksel aktivite

Fiziksel aktivite, sağlıklı yaşamın temel unsurlarından biridir. Özellikle modern çağda artan stres seviyesi ve teknolojinin aşırı kullanımıyla birlikte fiziksel aktivitenin kısıtlanması, sağlığımız açısından risk oluşturur. Hayat koşullarımıza uygun şekilde planlama yaparak, düzenli egzersiz yapmayı yaşam rutinimize almak birçok açıdan fayda sağlar.

Fiziksel aktivitenin faydaları 

Düzenli egzersiz yapmak; uyku kalitesini, kalp ve kemik sağlığını, bağışıklık sistemini olumlu yönde etkiler.4 Fiziksel aktivite sırasında salgılanan hormonlar, stres seviyenizin azalmasına yardımcı olarak psikolojik iyi oluşunuza katkı sağlar. Ayrıca düzenli ve kişiye uygun şekilde yapılan egzersiz planı, sağlıklı beden kitle endeksi aralıklarında olmaya ve fiziksel gücün desteklenmesine yardımcı olur.

Fiziksel aktiviteyi artırmak için öneriler 

  • Fiziksel aktivitenin sıklığı, süresi ve yoğunluğu; yaş, fiziksel sağlık gibi faktörlere bağlı olarak kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Ortalama olarak haftanın üç ya da dört günü, yaklaşık 45 dakika egzersiz yapmanız sağlığınız açısından faydalı olacaktır.
  • Egzersiz programınızı, kolaydan zora doğru aşamalı şekilde planlamak programın uygulanabilirliğini artırır.
  • Fiziksel aktivitenin sürekliliğini korumak önemlidir. Bu sebeple sürdürülebilir egzersizlerle düzenli spor yapmak, egzersiz yapma alışkanlığı kazanmanıza yardımcı olur.
  • Fiziksel aktivitenin sürdürebilir olması için yaşam koşullarınıza uygun egzersiz planı yapmak önem taşır. Bunun için spor yapacağınız saatleri ve yeri önceden belirleyebilirsiniz.
  • Hedef belirlemek ve plana uygun hareket etmek, fiziksel aktivite yapmak için motivasyonununuz artmasına yardımcı olacaktır.

Psikolojik esenlik

Sağlıklı bir yaşam için fiziksel sağlık önemli olduğu kadar, psikolojik sağlık da büyük önem taşır. Psikolojik esenlik, aslında psikolojik iyi oluş halidir ve mutlulukla ilişkilidir. Psikolojik esenlik, fiziksel ve psikolojik sağlığımız açısından korucudur.5 

Psikolojik esenliğin faydaları 

Psikolojik esenlik; yaşamda anlamımız ve amaçlarımızın olmasına, bağımsız ve görüşlerimizle uyumlu şekilde yaşamamıza, kendimizi geliştirmek için potansiyelimizi kullanmamıza, yaşamımızı ve çevresel koşulları yönetebilmemize, diğer insanlarla olumlu ilişkiler kurmamıza ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etmemize katkı sağlar.

Psikolojik esenlik; duygusal dengeyi sağlayabilmeye, stresle baş etmeye, çözüm odaklı ve olumlu bakış açısı geliştirmeye yardımcı olur.5 Psikolojik esenliğinizi destekleyecek şekilde bir hayat tarzı benimsemek, kendinize yönelik farkındalığınızın ve yaşam kalitenizin artmasını sağlar.

Psikolojik esenlik için öneriler 

  • Yaşamdaki değerlerinizi ve amaçlarınızı tespit edip, bu doğrultuda bir hayat sürmek psikolojik esenliğinizin artmasına yardımcı olur.
  • Kendi görüşlerinizle uyumlu şekilde davranmaya çalışmanız önemlidir.
  • Çeşitli alanlarda kendinizi geliştirmek için potansiyelinizi kullanmanız, psikolojik esenliğinizin artmasını sağlar.
  • Çevresel koşullar, stres düzeyini ve psikolojik iyi oluşu etkiler. Zaman yönetimi ve sorun çözme becerileri geliştirmek, çevresel koşulları düzenlemenize yardımcı olabilir.
  • İnsanlarla olumlu ilişkiler kurarak sosyal destek kaynaklarınızı güçlendirmeniz büyük önem taşır. Sosyal aktivitelere katılmak, aile ve arkadaşlarınızla vakit geçirmek kişiler arası ilişkilerinize katkı sağlar.
  • Psikolojik iyi oluş için düzenli uykuya ve öz bakım alışkanlıklarına özen göstermeniz önem taşır.
  • Stresle başa çıkma yöntemleri öğrenmek, psikolojik sağlık için önemlidir. Örneğin anbean farkındalık pratikleri yapmak, düzenli beslenmek ve fiziksel aktivite yapmak ve hobilere sahip olmak stresinizi sağlıklı şekilde yaşamanıza yardımcı olur.
  • Psikolojik esenliğinizi artırmak için atabileceğiniz adımları planlamakta veya hayata geçirmekte zorlanıyorsanız, psikoterapi desteği almanız faydalı olacaktır.

Sonuç olarak düzenli beslenme, fiziksel aktivite ve psikolojik esenlik sağlıklı yaşamın yapı taşlarını oluşturur. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları geliştirerek, fiziksel aktiviteyi günlük yaşamınızın bir parçası haline getirerek ve psikolojik esenliğinizi artıracak doğrultuda bir hayat tarzı benimseyerek; fiziksel ve psikolojik sağlığınızı koruyabilir ve güçlendirebilirsiniz.

Devamını Oku