image
23/10/2024

Akran Zorbalığı

Akran zorbalığı, çocukluk ve ergenlik dönemlerinin sık karşılaşılan ve göz ardı edilemeyecek bir gerçeğidir. Özellikle dijital çağda, zorbalık şekil değiştirdi ve daha da yaygınlaştı. Çocuklar çoğu zaman karşılaştıkları zorbalıkla tek başlarına başa çıkmak zorunda kalıyor ve bu süreç, onların sorun yaşamalarına yol açıyor. 

Akran zorbalığı nedir?

Akran zorbalığı, aynı yaş grubundaki bireyler arasında meydana gelen, fiziksel, duygusal, sözlü veya sosyal olarak yapılan tekrarlı ve kasıtlı saldırganca davranışlardır. Bu davranışlar; bireyi yalnızlaştırmak, değersiz hissettirmek ya da güvensizlik yaratmak amacıyla gerçekleştirilir.1 Akran zorbalığının en yaygın çeşitleri şunlardır:

· Fiziksel zorbalık: Vurma, itme, eşyalarını çalma veya zarar verme gibi fiziksel şiddet içeren eylemler.

· Sözlü zorbalık: Hakaret etme, alay etme, lakap takma gibi aşağılayıcı sözlü saldırılar.

· Sosyal zorbalık: Dedikodu yayma, sosyal gruptan dışlama, arkadaşlık etme gibi (sosyal hayatı olumsuz etkileyecek) davranışlar.

· Siber zorbalık: Dijital ortamda yapılan tehditler, hakaretler veya aşağılamalar.

Akran zorbalığının etkileri nelerdir?

Akran zorbalığının bireyler üzerinde çeşitli etkileri vardır. Özellikle çocuklar ve ergenler, bu dönemde kendilik algılarını ve sosyal ilişkilerini inşa ettikleri için zorbalığın izleri hayatlarına uzun vadeli etkiler yaratabilir.2 

1. Öz güven kaybı

Zorbalığa uğrayan çocuklar, sürekli maruz kaldıkları saldırganca davranışlar nedeniyle kendi değerlerinden şüphe etmeye başlayabilir. Kendilerini yetersiz, zayıf ya da "hak etmediği" bir şekilde kötü hissetmeleri öz güvenlerini ciddi şekilde zedeler. Öz güven kaybı, bireyin gelecekteki başarılarına, sosyal ilişkilerine ve kişisel gelişimine zarar verebilir.

2. Kaygı ve korku

Zorbalığa uğrayan çocuklar genellikle, sürekli bir korku ve kaygı içinde yaşarlar. Okula gitmekten, sosyal ortamlara girmekten kaçınma gibi davranışlar sergileyebilirler. Sosyal kaygı bozukluğu geliştirebilir ve güvende hissetmedikleri için sürekli tetikte olabilirler. Bu durum, zamanla yoğun korku hissettikleri bir döngüye dönüşebilir.

3.Depresyon

Zorbalık, çocuğun psikolojik sağlığını ciddi şekilde etkileyebilir ve depresyona yol açabilir. Sürekli dışlanma, alay edilme ya da fiziksel tehdit altında olma hali, çocuğun kendini değersiz hissetmesine neden olabilir. Uzun süreli zorbalık, depresif belirtileri tetikleyebilir; bu belirtiler arasında umutsuzluk, ilgi kaybı, yorgunluk ve izole olma isteği bulunur. 

4.Travma ve posttravmatik stres bozukluğu (PTSB)

Fiziksel ya da duygusal olarak zorbalığa maruz kalan çocuklar, yaşadıkları olumsuz deneyimler nedeniyle travma yaşayabilirler. Sürekli olarak aşağılanma, tehdit edilme veya fiziksel şiddete maruz kalma gibi olaylar, çocuklarda posttravmatik stres bozukluğu gelişmesine neden olabilir. PTSB yaşayan çocuklar, geçmişte yaşadıkları zorbalık anılarını tekrar tekrar zihninde yaşar, bu anıları tetikleyen durumlarla karşılaştıklarında yoğun korku ve stres yaşarlar.

5.Sosyal izolasyon ve yalnızlık

Zorbalığa uğrayan çocuklar, zamanla sosyal çevrelerinden uzaklaşabilirler. Zorba tarafından dışlanma ya da arkadaş grubundan koparılma, sosyal becerilerin gelişmesini de olumsuz etkiler. Yalnızlık ve sosyal izolasyon, bireyin hem duygusal sağlığını hem de sosyal ilişkilerini ciddi şekilde zayıflatır. Çocuklar, zorbalıktan dolayı kendilerini izole ettiklerinde, başkalarına güvenmeyi de bırakabilirler.

6. Akademik başarısızlık

Zorbalıkla mücadele eden çocuklar, çoğu zaman derslerine odaklanmakta güçlük çeker. Okula gitmekten kaçınma, sınıfta odaklanamama ve genel bir motivasyon kaybı gibi durumlar yaşanabilir. Bunlar, uzun vadede çocuğun akademik başarısını olumsuz etkiler; okuldan kaçma, ders başarısızlıkları ya da okuldan tamamen uzaklaşmaya kadar gidebilir.

7.Kendine zarar verme ve intihar düşünceleri

Zorbalığın en ciddi sonuçlarından biri, mağdurun kendine zarar verme ya da intihar düşünceleri geliştirmesidir. Akran zorbalığına maruz kalan çocuklar, yaşadıkları çaresizlik ve acı nedeniyle kendilerini çıkmazda hissedebilirler. Özellikle uzun süreli zorbalık, bireyde duygusal açıdan tükenmişlik ve umutsuzluk yaratabilir.

8.Öfke ve saldırganlık

Bazı çocuklar, zorbalığın yol açtığı duygusal acıyla baş edebilmek için öfke ve saldırganca davranışlar sergileyebilir. Zorbalık mağduru olsalar bile, kendilerini savunmak için agresif davranışlar geliştirebilirler. Bu durum, ileride ilişkilerinde sağlıksız dinamiklere yol açabilir ve bireyin sosyal hayatta da zorlanmasına neden olabilir.

9. Güven problemleri

Zorbalık mağdurları, başkalarına karşı güvensizlik geliştirebilirler. Yakın arkadaşlık kurmakta zorlanabilir, hatta gelecekteki romantik ve profesyonel ilişkilerinde de güven sorunları yaşayabilirler. Sürekli bir tehdit algısı, ilişkilerde samimiyet kurmayı ve güven duymayı engelleyebilir.

Ebeveynler zorbalığı nasıl fark edebilir?

Çocuklar, zorbalığa uğradıklarında bunu doğrudan ifade etmeyebilirler. Ancak bazı davranışlar, ebeveynlerin zorbalığı anlamaları için önemli sinyaller olabilir.1

· Davranış değişiklikleri: Çocuğun ruh halinin aniden değişmesi, içine kapanması veya sürekli gergin olması.

· Sosyal izolasyon: Arkadaşlarından uzaklaşma, eskiden keyif aldığı etkinliklerden geri çekilme, sosyal hayata katılmama.

· Akademik başarısızlık: Derslere karşı ilgisizlik, okulda sorunlar yaşama ve notlarda düşüş.

· Fiziksel belirtiler: Açıklanamayan yaralar, sık sık kaybolan ya da hasar gören eşyalar.

· Uyku sorunları: Çocuğun kabuslar görmesi, uyumakta zorlanması veya sürekli yorgun olması.

· Okula gitmekten kaçınma: Okula gitmek istememesi, mide bulantısı gibi fiziksel şikayetler öne sürmesi. 

Zorbalığı önlemek için stratejiler

Zorbalığı tamamen ortadan kaldırmak zor olsa da hem ebeveynlerin hem de okulların alabileceği önlemler, zorbalığın etkilerini azaltabilir ve çocuklara güvenli bir ortam sunulmasını sağlayabilir.1,3

1.Açık iletişim kurmak

Çocuklarla düzenli ve açık iletişim kurmak, zorbalığın erken fark edilmesini sağlar. Çocuklara, yaşadıkları her türlü sorunu paylaşabilecekleri güvenli bir alan sunulması önemlidir. "Bugün okul nasıldı?" ya da "Arkadaşlarınla aran nasıl?" gibi sorular sorarak çocukların durumları hakkında bilgi edinilebilir. 

2.Duygusal dayanıklılığı güçlendirmek

Çocuklara empati kurmayı, zorbalıkla başa çıkma stratejileri geliştirmeyi öğretmek, duygusal dayanıklılıklarını artırabilir. Onlara, zorbalık karşısında nasıl tepki vereceklerini ve kendilerini nasıl koruyacaklarını öğretmek önemlidir.

3. Destekleyici bir çevre oluşturmak

Okulda ve evde güvenli bir ortam sağlamak, çocukların kendilerini güvende hissetmelerini sağlar. Destekleyici bir sosyal çevre, zorbalığın etkilerini hafifletebilir ve çocuğun zorbalıkla başa çıkmasını kolaylaştırır.

4. Okul müdahale programları

Okullarda zorbalığı önlemeye yönelik programların uygulanması, öğrencilere sağlıklı ilişkiler kurmayı öğretir. Ayrıca zorbalık davranışlarının tespit edilmesi ve bu tarz davranışlara müdahale edilmesi için öğretmenler de aktif rol almalıdır.

5. Siber zorbalığı önleme

Dijital zorbalık, özellikle sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasıyla artmıştır. Ebeveynler, çocuklarının internet kullanımını kontrol etmeli ve onları dijital dünyada karşılaşabilecekleri tehlikelere karşı bilinçlendirmelidir. Çocuklara, zorbalıkla karşılaştıklarında ne yapmaları gerektiğinin anlatılması ve siber zorbalığa maruz kaldıklarında yardım isteyebilecekleri bir yetişkinin varlığı vurgulanması, siber zorbalığı önlemede önem taşır.

 

Akran zorbalığı, çocukların duygusal, sosyal ve akademik gelişimlerini olumsuz etkileyen bir sorundur. Ancak zorbalığın üstesinden gelmek, güçlü bir iletişim ağı ve destekle mümkündür. Çocuklara, zorbalık karşısında yalnız olmadıklarını ve bu süreçte destek göreceklerini hissettirmek, onlara güçlü bir dayanışma hissi kazandıracaktır. Zorbalıkla mücadele, sadece bireylerin değil, toplumun ortak sorumluluğudur.

 

Devamını Oku
image
02/10/2024

Sosyal Bağlantıların Ruh Sağlığı Üzerinde Etkileri

Sosyal bağlantıların insanlar için önemi nedir?

İnsan, doğası gereği sosyal bir varlıktır. Kişinin hem hayatta kalması hem de psikolojik sağlığı açısından sosyal bağlantıları önemli bir rol oynar. Evrimsel süreçte, insanlar tehlikelere karşı birlikte hareket ederek hayatta kalmış ve bilgi paylaşımı sayesinde çevrelerini daha iyi anlamışlardır. Bu durum, günümüzde de kişinin ruh sağlığını destekleyen en önemli etkenlerden biridir.

Biyolojik olarak da sosyal bağlantıların olumlu etkilerinden söz edilebilir. Sosyal etkileşimler sırasında salgılanan oksitosin ve serotonin gibi nörotransmitterler, kişinin kendini daha iyi hissetmesine ve duygusal dengesini korumasına yardımcı olur. Psikolojik olarak ise, sosyal ilişkiler bireyin kimlik ve kendilik algısını şekillendirir, ona aidiyet ve kabul algısı kazandırır. Sosyal bağlantılar, kişinin hayatını anlamlı kılar. Aidiyet kişinin stresle başa çıkma kapasitesini artırırken, davranışsal ve bilişsel olarak sağlıklı kalmasına destek olur.

Davranışçı terapi perspektifinden, bu ilişkiler olumlu pekiştirme sağlar; bu da bireyin sağlıklı davranışlarını ve düşünce kalıplarını sürdürmesini kolaylaştırır. Ayrıca, sosyal destek ağları sayesinde insanlar, daha güçlü başa çıkma mekanizmaları geliştirebilir.

Sosyal ağların ruh sağlığına etkileri nelerdir?

Sosyal bağlantıların ruh sağlığı üzerinde güçlü ve olumlu etkileri vardır. Sosyal destek; stresle başa çıkma, yaşam memnuniyeti ve mutluluk üzerinde belirleyici bir rol oynar. Araştırmalar, sosyal ilişkilerden yoksun bireylerin depresyon, anksiyete ve stres gibi ruh sağlığı sorunlarına daha yatkın olduğunu göstermektedir. Ayrıca, yalnızlığın ve sosyal izolasyonun fiziksel sağlığı da olumsuz etkileyebileceği bulunmuştur.1

Kişilerin sağlıklı davranışlarını sürdürmeleri ve olumsuz düşünce kalıplarını yeniden yapılandırmaları, sosyal destek sayesinde daha kolaydır. Yapılan bir araştırmada sosyal desteğin, stresin olumsuz etkilerini tamponlayıcı bir rol oynadığını ve kişinin duygusal dengeyi korumasına yardımcı olduğu bulunmuştur.2 Ayrıca, sosyal bağlantılar, bireyin kendine güvenini ve aidiyet duygusunu güçlendirerek yaşam memnuniyetini artırır.3

Sosyal yalnızlık ve izole olmanın psikolojik etkileri nelerdir?

Sosyal yalnızlık ve izolasyon, ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratan önemli faktörlerdir. Bu durumlar, bireyin kendini sosyal çevresinden kopuk hissetmesi ve anlamlı sosyal etkileşimlerden yoksun olması ile karakterizedir. Araştırmalar, sosyal izolasyonun depresyon, anksiyete ve stres riskini artırdığını göstermektedir.4

Sosyal yalnızlık, bireylerin olumsuz düşünce kalıplarına daha yatkın hale gelmesine ve kendileri hakkında daha negatif algılar geliştirmelerine neden olabilir. Bu durum, bilişsel ve davranışçı terapi açısından önemli bir noktadır; çünkü yalnızlık, kişilerin olumsuz düşüncelerini pekiştirerek bu düşüncelerin süreklilik kazanmasına yol açabilir. Uzun süreli yalnızlık ve izolasyon, kişilerin stres düzeylerini yükselterek, anksiyete ve depresyon belirtilerinin ortaya çıkma riskini arttırır.5 Ayrıca, yalnızlık sırasında vücutta stres hormonu olan kortizol seviyelerinde artış görülür. Bu da, hem zihinsel hem de fiziksel sağlık üzerinde olumsuz etkiler yaratır.6 Sosyal bağlantıların eksikliği, olumlu pekiştireç kaynaklarının azalmasına yol açarak kişinin yaşam memnuniyetini düşürebilir ve başa çıkma mekanizmalarını zayıflatabilir.

Yalnızlık, bireyin kendi içsel diyaloglarında daha eleştirel ve yargılayıcı olmasına neden olabilir. Bilişsel ve davranışçı terapi çerçevesinde, bu olumsuz içsel diyaloglar bireyin kendine güvenini zedeleyebilir ve izolasyon döngüsünü daha da derinleştirebilir. Böylece, sosyal yalnızlık, kişinin hem kendisi hem de çevresiyle ilişkilerini olumsuz yönde etkileyerek ruhsal sağlığını bozabilir.

Sosyal bağlantılar terapide nasıl desteklenir veya kullanılır?

Sosyal bağlantılar, Bilişsel ve Davranışçı Terapi (BDT) ile yakından ilişkilidir. BDT, bireylerin düşünce kalıplarını ve davranışlarını daha işlevsel bir hale getirmeye odaklanır; sosyal bağlantılar da bu süreci destekleyen önemli faktörler arasındadır. BDT, bireylerin sosyal destek sistemlerini geliştirmelerini, sosyal becerilerini artırmalarını ve daha sağlıklı sosyal etkileşimlerde bulunmalarını sağlar. Bu noktada BDT’nin, sağlıklı sosyal bağların kurulmasında etkili bir araç olabileceği görülmektedir.7

BDT, sosyal bağlantıların önemini kişiye özel işlevsel analizle formüle etmeyi sağlar. Oluşturulan işlevsel analiz bireylerin, izolasyon ve yalnızlık döngüsünden çıkmalarına yardımcı olur. Özellikle davranış değişikliğiyle birlikte kişilerin işlevsel olmayan bilişsel kalıplarında da değişim yaşanabilir. Yani davranış değişikliğiyle birlikte kişilerin, bilişsel yeniden yapılandırma da sağlayarak, daha işlevsel düşünce kalıpları geliştirmelerine olanak sunar.8 Sosyal bağlantıları güçlendirme sürecinde davranışsal aktivasyon, olumlu pekiştirme ve üstüne gitme gibi teknikler kullanılır.

Sosyal bağlantıları güçlendirme yöntemleri:

  1. Davranışsal aktivasyon: BDT, bireyleri sosyal etkinliklere katılmaları için teşvik eder. Bu süreçte, kişinin ilgi alanlarına ve değerlerine uygun aktiviteler planlanır. Davranışsal aktivasyon, bireyin sosyal çevresiyle daha fazla etkileşimde bulunmasını sağlayarak sosyal izolasyonu azaltır.9
  2. Olumlu pekiştirme: Kişinin sosyal ilişkilerden elde ettiği olumlu deneyimler, sosyalleşmeye yönelik davranışların sürdürülmesinde pekiştirici bir rol oynar. BDT, bireylere olumlu sosyal deneyimlere odaklanmayı ve bu deneyimlerden motivasyon kazanmalarını öğretir. Örneğin, bir arkadaşla geçirilen güzel bir gün, kişinin sosyal etkileşimlere daha açık olmasını destekler.
  3. Üstüne gitme ve sosyal beceri eğitimi: BDT, sosyal anksiyetesi olan bireylerin sosyal ortamlara adım atmaları ve sosyal becerilerini geliştirmeleri için üstüne gitme tekniklerini kullanır. Bu yöntem, bireyin sosyal durumlarda rahat hissetmesini ve olumlu sosyal ilişkiler kurmasını kolaylaştırır.10
  4. Bilişsel yeniden yapılandırma: Sosyal ilişkiler hakkında olumsuz düşünceleri olan bireylerin, bu düşüncelerini sorgulayıp daha işlevsel ve gerçekçi düşüncelere dönüştürmeleri sağlanır. Örneğin, “Kimse benimle arkadaş olmak istemez” düşüncesi, BDT ile "İnsanlarla daha fazla vakit geçirirsem iyi arkadaşlıklar kurabilirim" düşüncesine dönüştürülebilir.

Bilişsel ve Davranışçı Terapi (BDT), sosyal ilişkilerin önemini ve bu ilişkilerin iyileştirilmesinin ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkilerini vurgular. Yalnızlık ve sosyal izolasyon, ruh sağlığı sorunlarına zemin hazırlarken, sağlıklı sosyal bağlantılar stresin azaltılmasında, işlevsel düşünce kalıplarının geliştirilmesinde ve duygusal dengenin sağlanmasında önemli rol oynar. Günlük yaşamın stresi ve zorlukları içinde, sosyal destek sistemleri, bireylere dayanma gücü verir ve ruh sağlığını korumalarına yardımcı olur. Bu nedenle, sosyal ilişkileri güçlendirmek ve anlamlı sosyal bağlantılar kurmak, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ruh sağlığının iyileştirilmesi için hayati önem taşır.

Sonuç olarak, sosyal bağlantıların ve sağlıklı ilişkilerin güçlendirilmesi, ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesinin anahtarıdır. İnsan sosyal bir canlıdır; bu nedenle, kaliteli sosyal bağlar kurmak ve sürdürmek, kendimize yapabileceğimiz en önemli yatırımlardan biridir. BDT, bu süreci destekleyen etkili bir araç olarak, bireylerin sosyal bağlantılarını güçlendirmelerine, olumsuz düşünceleri aşmalarına ve daha doyumlu bir yaşam sürmelerine yardımcı olabilir.

 

Devamını Oku
image
29/09/2024

Stresle Başa Çıkma: Günlük Rutinlerde Küçük Değişiklikler

Stres, günlük yaşamımızda çok sık duymaya başladığımız bir kavram olarak karşımıza çıkar. “Bu aralar çok stresliyim”, “Stresten uzak dur” gibi cümleleri günlük sohbetlerde hepimizin duyduğunu tahmin ediyorum. Peki, aslında stres nedir? Neden stres oluruz? Stres her zaman zararlı mıdır? Stresle baş etmek mümkün mü? Bu yazımızda, bu soruların cevaplarını vermeye çalışacağız. 

Stres nedir? 

Genellikle fiziksel ve psikolojik sınırlarımıza yönelik tehdit algıladığımızda stres yaşarız. Stres, uyum sağlanması ya da tepki verilmesi gereken herhangi bir tehlike anında, vücudun gösterdiği doğal bir reaksiyon olarak tanımlanabilir.1 Tehlikeyle ilgili gözlenen durum, gerçek tehdit içeren bir olay olabileceği gibi, zihnin “tehlikeli olarak algıladığı” bir durum da olabilir. 

Hans Selye, stresi üç aşamada ele almıştır: 1 

1. Alarm: Stres karşısında bedenimiz ilk olarak “savaş ya da kaç” tepkisi verir. Böylece vücutta sempatik sinir sistemi etkin hale gelir ve tehditle baş etmek için enerji açığa çıkar. 

2. Direnme: Alarm aşamasından sonra stres kaynağına adaptasyon sağlayabilirsek, parasempatik sinir sistemi devreye girer ve stres anında ortaya çıkan artmış fizyolojik tepkiler normale dönmeye başlar. Buna karşın, stresli duruma uyum sağlayamazsak ve stres tepkileri sürerse tükenme aşamasına geçiş olur. 

3. Tükenme: Bu aşamada stres, kronikleşmeye başlar. Stres kaynağıyla başa çıkmamız zorlaşır ve umutsuzluk, motivasyon eksikliği, harekete geçmede güçlük gibi tükenmişlik belirtileri ortaya çıkar. 

Savaş ya da kaç tepkisi 

Stres anında vücudumuz, “savaş ya da kaç” tepkisi verir. Bu tepki, algılanan tehlikeli bir olaya veya yaşamımızı tehdit edecek herhangi bir duruma yanıt olarak ortaya çıkan fizyolojik bir reaksiyondur. Savaş ya da kaç tepkisi sırasında, vücutta sempatik sinir sistemi ve endokrin sistem aktif hale gelir; adrenalin, noradrenalin ve kortizol hormonlarının salınımı artar. Bunun sonucunda; kalp atışı ve solunum hızlanır, kan basıncı artar, kaslar gerilir ve göz bebekleri büyür. Buna karşın, sindirim ve üreme sistemleri yavaşlar yani vücudumuz anlık tehlike karşısında hayatta kalabilmek için enerjiyi mobilize eder. Bütün bu fiziksel tepkiler, kişinin tehlike karşısında hızlı hareket etmesini ve kendini korumasını sağlar. Bu durum, tehdit karşısında savaşabilmek ya da ondan kaçabilmek için hayati önem taşır.2,3  

Bundan yüzyıllar önce doğal yaşamın içinde atalarımız; vahşi hayvanlar, kabileler arası savaşlar gibi birçok gerçek yani fiziksel olarak tepki verebileceği tehlikeyle karşı karşıyaydı. Gerçek tehlikeler karşısında savaş ya da kaç tepkisi, işlevsel bir hayatta kalma mekanizması olarak rol oynar; stres anında açığa çıkan enerji, gerçek tehditle baş edebilmek için kullanılarak vücuttan atılır. Ancak modern yaşamda stres kaynakları; trafik, ekonomik zorluklar, ilişkisel sorunlar, iş ve sınav stresi gibi durumlar olarak karşımıza çıkar.4,5 Bedenimiz modern çağın stres kaynaklarını da gerçek bir tehdit olarak algılayıp savaş ya da kaç tepkisi verir. Fakat günümüz stres kaynakları, fiziksel anlamda kaçarak ya da savaşarak baş etmeye uygun olmadığı için stres anında açığa çıkan enerji dışarı atılamaz. Uzun süreli ve sürekli yaşanan stres; kortizol, adrenalin ve noradrenalinin vücutta birikmesine neden olur. Bunun sonucunda, çeşitli fiziksel ve psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir. 

Stresin etkileri nelerdir? 

Stres denildiğinde, çoğunlukla olumsuz bir tepki gibi algılasak da belirli düzeyde stres harekete geçmek için işlevseldir. Yazımın devamında stresin olumlu ve olumsuz etkilerine değinmek istiyorum. Belirli düzeyde (eustress) stres deneyimlemek:1 

  • Duruma ve ortama adapte olmanızı sağlar. 
  • Motivasyonunuzu artırır ve başa çıkma becerilerinizi geliştirir. 
  • Sorun yaşadığınız alanlarla ilgili farkındalığınızı artırır. 

Öte yandan, uzun süreli ve yüzeyde stres yaşamak, bunun kronikleşmesine neden olarak yaşamınızdaki çeşitli alanları olumsuz etkileyebilir. 4,6,7 Yüksek düzeyde (distress), uzun süre stres deneyimlemek: 1 

  • Kalp hastalıkları, cilt sorunları ve bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi çeşitli sağlık sorunları yaşamanıza neden olabilir.8 
  • Baş ağrısı, yorgunluk ve kaslarda gerginlik gibi fiziksel belirtiler deneyimlemenize yol açar.9 
  • Kaygı sorunları, depresyon, öfke problemi, uyku sorunları ve dikkatinizi toplamakta güçlük gibi çeşitli psikolojik sorunlara sebep olabilir.6 

Stresle nasıl başa çıkabiliriz? 

Stres yönetimi sağlamak, stres yaratan durumu ya da duruma verilen tepkileri değiştirmekle mümkün olur. Stresle başa çıkma; kişinin algılanan veya gerçek bir stres karşısında, stresin uzun vadede yarattığı olumsuz etkileri azaltmak ve bu sayede yaşam kalitesini artırmak için yaptığı davranışlardır. Baş etme stratejilerinin amacı, yüksek düzey stresi azaltmak ve stres kaynağını daha kontrol edilebilir kılarak stresi işlevsel hale getirmektir.4,7 

  • Düzenli beslenme: Yoğun stres yaşamak, beslenme alışkanlıklarınızı olumsuz etkileyebilir. Stresin yarattığı duygularla (örn. kaygı, mutsuzluk, öfke) baş etmek için fazla ya da az yiyor olabilirsiniz. Ancak bu işlevsel olmayan bir baş etme stratejisidir. Bunun yerine, günlük yaşamınızda düzenli ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinmek, stresin olumsuz etkileriyle baş etmenize yardımcı olur.5 
  • Fiziksel aktivite: Stres anında salgılanan hormonlar ve açığa çıkan enerji vücutta biriktiği için çeşitli sağlık sorunlarına neden olabilir. Vücutta biriken hormonları, düzenli egzersiz yaparak dışarı atmak stresin olumsuz etkilerine karşı koruyucudur.10 
  • Düzenli uyku: Uyku düzeninize dikkat etmek stres yönetiminde önemli rol oynar. Her gün aynı saatte uyuyup, aynı saatte uyanmaya özen göstermek, uyku için uygun bir ortam oluşturmak, uyumadan birkaç saat önce kafein tüketiminizi durdurmak ve ekran kullanım sürenizi azaltmak uyku kalitesini artırmaya yardımcı olur.  
  • Hobiler: Kendi ilgi alanlarınızı tespit edip, bu doğrultuda keyif alacağınız aktiviteler yaparak stres seviyenizi azaltabilirsiniz. Günlük yaşamın getirdiği stres kaynaklarına karşı, severek yapacağınız hobiler edinmek stres yönetimini kolaylaştırır. 
  • Sosyal destek: Arkadaşlarınızla ya da ailenizle vakit geçirmek, sizin için stres yaratan durumları yakınlarınızla paylaşmak ve onlardan geribildirim almak yaşadığınız stresi daha taşınabilir hale getirir. Sosyal destek, birçok alanda olduğu gibi stresle baş etmede de önemli bir yere sahiptir. 
  • Zaman yönetimi ve problem çözme becerileri: Günümüzde stres yaratan durumlar genellikle iş, akademik performans, maddi sorunlar ya da kişiler arası ilişkilerle ilgilidir. Bu durumlarda yaşadığınız stresi normal düzeylere indirmek için zaman yönetimi ve problem çözme becerilerinizi geliştirmeniz faydalı olur. Örneğin, yapacağınız işleri ertelemek yerine; önceliklerine göre sıralamak ve küçük parçalara bölerek adım adım ilerlemek zaman yönetiminde etkili bir stratejidir. Yaşamınızda bir sorunla karşılaştığınızda, o soruna yönelik birçok çözüm önerisi üretip daha sonra alternatifler arasından, duruma ve kendinize en uygun olan çözümü seçmek ve harekete geçmek problem çözme becerilerinizi geliştirir.11 
  • Anbean farkındalık uygulamaları: Stresli bir yaşam sürmek andan kopmanıza neden olabilir. Bir başka deyişle, zihninizin sürekli geçmişte olmuş ya da gelecekte olacak olaylarla meşgul olması, o anki deneyimlere odaklanmanızı zorlaştırır. Bu durum, uzun vadede stres seviyenizin artmasına neden olur. Buna yönelik; meditasyon, yoga, nefes ve kas gevşetme egzersizlerini günlük rutininize entegre etmek, dikkatinizi ana toplamanıza yardımcı olarak, uzun vadede stresle baş etmenizi sağlar.12 
  • Psikoterapi: Bazen yoğun olarak deneyimlediğiniz stres, etkili baş etme stratejileri üretmenizi engelleyebilir. Bunun sonucunda yoğun kaygı, mutsuzluk ya da öfke hissedebilirsiniz veya nefes alıp vermede güçlük, kalp atışlarında hızlanma, terleme, titreme gibi artmış fiziksel belirtiler deneyimleyebilirsiniz. Artmış duygusal ve fiziksel tepkiler; iş yaşamı, akademik hayat, sosyal ilişkiler ve günlük aktiviteler gibi çeşitli alanlarda işlevselliğinizi olumsuz etkileyebilir. Bu noktada, psikoterapi desteği almak faydalı olur. Terapi, stres kaynakları karşısında işlevsel davranışlar geliştirmenize ve duygularla temas etmenize yardımcı olur. Böylece, zorlayıcı duyguları taşıyabilme kapasiteniz ve zorlandığınız alanlara yönelik farkındalığınız artar. Bunun sonucunda, stresi normal düzeyde deneyimlersiniz ve stresle baş etme becerilerini günlük rutinlerinize entegre edebilirsiniz. 

Sonuç olarak, stres hayatınız boyunca çeşitli durumlar karşısında ortaya çıkabilecek doğal ve hayati önem taşıyan bir tepkidir; önemli olan stresle baş etme becerilerini geliştirerek, stresi normal düzeyde deneyimleyip olumlu etkilerinden faydalanabilmektir. 

Devamını Oku
image
31/07/2024

Dijital Detoks: Teknolojiyle Sağlıklı Bir İlişki Kurmak

Teknoloji ve dijital cihazlar günümüzde hayatımızın odak noktası haline geldi. Akıllı telefonlar, bilgisayarlar, akıllı saatler ve diğer dijital cihazlar neredeyse günün her anında yanımızda. Ancak sürekli bu cihazları kullanmak psikolojik ve fiziksel sağlığımız üzerinde olumsuz etkilere yol açar. Teknolojiyle sınırlı bir ilişki kurmak, bu olumsuz etkileri önlemek adına oldukça önemlidir.

Dijital detoks nedir?

Dijital detoks, dijital cihazların kullanımını belirli bir süre boyunca kısıtlamak veya kullanımı tamamen durdurmaktır. Bu süreç, teknolojiye ayırdığımız süreyi yeniden değerlendirmemize yardımcı olur. Bununla birlikte dijital detoksla, aşırı dijital cihaz kullanımının neden olduğu uyku bozuklukları, sosyal izolasyon, anksiyete bozuklukları ve depresyon gibi fiziksel ve psikolojik sağlık sorunlarının azalmasını amaçlanır.1

Teknolojinin zararları:

Teknoloji, günlük yaşamımızı sürdürürken bize birçok fayda sağlasa da aşırı ve kontrolsüz kullanımı çeşitli sorunlara neden olur.3,4,5 

  • Fiziksel ve psikolojik yorgunluk: Dijital cihazlardan gelen bildirimler ve kesintisiz bilgi akışı bizi sürekli meşgul tutar. Bunun sonucunda konsantrasyon bozuklukları, kararsızlık, kaygı düzeyinin artışı gibi durumlar yaşanabilir. Böylelikle günlük yaşamı sürdürürken verimimiz azalır ve zorlanırız. 
  • Uyku bozuklukları: Akıllı telefonlar ve/veya tablet gibi dijital cihazlardan yayılan mavi ışık, melatonin üretimini azaltır; böylelikle uyku düzenimizi bozar. Bu da uyku kalitesinin düşmesine ve uzun vadede sağlık sorunlarına yol açar. 
  • Fiziksel sağlık sorunları: Uzun süre ekran başında oturmak, göz yorgunluğu, boyun ve sırt ağrıları gibi fiziksel rahatsızlıklara neden olabilir. Bununla birlikte ekrana uzun süre odaklanmak gözlerde kuruluk, bulanık görme ve göz kaslarında zorlanmaya neden olur. Ayrıca ekran başında geçirilen sürede hareketsiz kalmak; kilo artışı, obezite ve kalp rahatsızlıkları riskini artırabilir. Oturma pozisyonu doğru olmadığında, kronik ağrılara ve iskelet sistemi sorunlarına neden olabilir.
  • Sosyal izolasyon: Sosyal medya ve dijital iletişim cihazları, gerçek hayattaki sosyal etkileşimlerin yerine geçebilir. Bu durum, yüz yüze iletişim becerilerimizin azalmasına neden olur. Aynı zamanda uzun vadede sosyal ilişkilerin azalması, sosyal izolasyonu beraberinde getirebilir.
  • Verimlilik kaybı: Sürekli gelen bildirimler ve kesintiler, iş ve okul hayatında dikkatin dağılmasına ve verimlilik kaybına yol açabilir. Bu da akademik ve mesleki performansı olumsuz etkiler. Yaşanan verim kaybıyla, yapılacak işlerin tamamlanma süresi uzayabilir, hata yapma olasılığı artabilir. Bildirimlerle beraber sürekli bölünmeler dikkat dağılmasına neden olur, derin çalışma ve odaklanmayı zorlaştırır. Sonuç olarak uzun vadede meslek performansı ve akademik başarı düşer.
  • Bağımlılık: Özellikle sosyal medya platformları ve dijital oyunlarda geçirilen süre bağımlılığın gelişmesinde rol oynar. Bu durum, zaman yönetimini ve günlük yaşamı sürdürme becerilerini olumsuz etkiler. Uzun vadede günlük yaşam aktivitelerinde aksamalar meydana gelir ve kişisel ilişkiler zarar görebilir.

· Fiziksel ve psikolojik yorgunluk: Dijital cihazlardan gelen bildirimler ve kesintisiz bilgi akışı bizi sürekli meşgul tutar. Bunun sonucunda konsantrasyon bozuklukları, kararsızlık, kaygı düzeyinin artışı gibi durumlar yaşanabilir. Böylelikle günlük yaşamı sürdürürken verimimiz azalır ve zorlanırız. 

· Uyku bozuklukları: Akıllı telefonlar ve/veya tablet gibi dijital cihazlardan yayılan mavi ışık, melatonin üretimini azaltır; böylelikle uyku düzenimizi bozar. Bu da uyku kalitesinin düşmesine ve uzun vadede sağlık sorunlarına yol açar. 

· Fiziksel sağlık sorunları: Uzun süre ekran başında oturmak, göz yorgunluğu, boyun ve sırt ağrıları gibi fiziksel rahatsızlıklara neden olabilir. Bununla birlikte ekrana uzun süre odaklanmak gözlerde kuruluk, bulanık görme ve göz kaslarında zorlanmaya neden olur. Ayrıca ekran başında geçirilen sürede hareketsiz kalmak; kilo artışı, obezite ve kalp rahatsızlıkları riskini artırabilir. Oturma pozisyonu doğru olmadığında, kronik ağrılara ve iskelet sistemi sorunlarına neden olabilir.

· Sosyal izolasyon: Sosyal medya ve dijital iletişim cihazları, gerçek hayattaki sosyal etkileşimlerin yerine geçebilir. Bu durum, yüz yüze iletişim becerilerimizin azalmasına neden olur. Aynı zamanda uzun vadede sosyal ilişkilerin azalması, sosyal izolasyonu beraberinde getirebilir.

· Verimlilik kaybı: Sürekli gelen bildirimler ve kesintiler, iş ve okul hayatında dikkatin dağılmasına ve verimlilik kaybına yol açabilir. Bu da akademik ve mesleki performansı olumsuz etkiler. Yaşanan verim kaybıyla, yapılacak işlerin tamamlanma süresi uzayabilir, hata yapma olasılığı artabilir. Bildirimlerle beraber sürekli bölünmeler dikkat dağılmasına neden olur, derin çalışma ve odaklanmayı zorlaştırır. Sonuç olarak uzun vadede meslek performansı ve akademik başarı düşer.

· Bağımlılık: Özellikle sosyal medya platformları ve dijital oyunlarda geçirilen süre bağımlılığın gelişmesinde rol oynar. Bu durum, zaman yönetimini ve günlük yaşamı sürdürme becerilerini olumsuz etkiler. Uzun vadede günlük yaşam aktivitelerinde aksamalar meydana gelir ve kişisel ilişkiler zarar görebilir.

Dijital detoksun faydaları

· Fiziksel sağlık: Uzun süre ekran başında oturmak, göz yorgunluğu, boyun ve sırt ağrılarına yol açabilir. Dijital detoks, bu tür fiziksel rahatsızlıkların önüne geçer. Aynı zamanda daha fazla fiziksel aktivite yapma fırsatı sunar. 

· Psikolojik sağlık: Dijital detoks, anksiyete ve depresyon belirtilerini azaltabilir.

· Sosyal ilişkiler: Dijital cihazlar bazen gerçek sosyal etkileşimlerin yerini alabilir. Dijital detoks, yüz yüze iletişimi artırarak sosyal bağları güçlendirir. Aile ve arkadaşlarla geçirilen zaman, sosyal bağları ve sosyal desteği geliştirir. 

· Verimlilik: Sürekli bildirimlerle bölünen iş ve çalışma düzeni, verimliliği düşürebilir. Teknoloji kullanımını sınırlamak, odaklanmayı ve üretkenliği artırır. Daha az kesinti, görevlerin daha hızlı ve doğru tamamlanmasına yardımcı olur. Derin ve kesintisiz çalışma, uzun vadede daha iyi sonuçlar elde etmemizi sağlar.6

Teknolojiyi doğru kullanmanın yolları

Sınır koymak: Gün içerisinde geçireceğiniz ekran süresi için sınırlar belirleyebilirsiniz. Özellikle uyumadan önce video izlemek, oyun oynamak, mesajlaşmak ve uyandıktan sonra sosyal medyayı kontrol etmek gibi aktiviteleri sınırlandırabilirsiniz. Böylelikle uykuya dalmakta daha az sorun yaşayabilirsiniz ve uyku kaliteniz artabilir.

Dijital mola vermek: Gün içerisinde belirli aralıklarla telefonu kullanmamak gibi dijital cihazlardan uzak durmak adına molalar verilebilir. Bu süre içinde spor yapmak, sosyal bağlar kurmak için farklı aktiviteler yapılabilir. Fiziksel aktiviteler hem beden sağlığınızı korumanıza hem de zihinsel olarak yenilenmenize yardımcı olur.

Yüz yüze etkileşimler kurmak: Dijital olmayan sosyal ilişkiler, sosyal ağlar kurmamızı sağlar. Aile ve arkadaşlarla vakit geçirmek sosyal becerileri geliştirir, sosyal desteğimizi artırır. 

Uyku düzeni: Yatmadan önce en az bir saat boyunca ekranlardan uzak durmak önemlidir. Uykumuzun düzenli olması günlük yaşamımızı daha aktif sürdürmemizi sağlar. 

Hedef belirlemek: Teknoloji kullanımınıza sınırlar koyarken, belirli hedefler belirlemek de faydalı olabilir. Örneğin, belirli bir süre boyunca sosyal medyadan uzak durmak veya haftanın belirli günlerinde dijital cihazlardan tamamen uzak kalmak gibi hedefler koyabilirsiniz. 

Bilgilendirme: Teknolojinin zararları ve dijital detoksun faydaları hakkında bilgi edinmek farkındalık geliştirmemizi sağlar. Çevrenizdeki insanlarla bu bilgileri paylaşarak, birlikte daha sağlıklı teknoloji alışkanlıkları geliştirebilirsiniz.

Dijital detoks için öneriler

Dijital oruç: Haftada bir gün dijital cihazları tamamen kapatmayı deneyebilirsiniz. Bu süreçte kitap okumak veya hobilerinizle ilgilenmek gibi aktivitelerle vakit geçirebilirsiniz.

Telefonu kapatmak: Uyurken telefonunuzu kapatabilir veya uçak moduna alabilirsiniz. Böylece gece boyunca gelen bildirimler uykunuzun bölünmesine neden olmaz. 

Sosyal medya molaları: Sosyal medya hesaplarınızı sürekli kontrol etmek yerine belirli aralıklarla kontrol etmek sosyal medyada geçireceğiniz süreyi azaltır. 

Bildirimleri kapatmak: Gereksiz bildirimleri kapatabilirsiniz. Sadece önemli uygulamaların bildirimlerine izin vererek günlük hayatınızda daha az kesinti yaşayabilirsiniz.

Ekran süresi uygulamaları: Telefon ve bilgisayarınızda ekran süresini takip eden uygulamalar kullanabilirsiniz. Bu uygulamalar, ne kadar süre boyunca hangi uygulamaları kullandığınızı göstererek, dijital cihazlarda geçirdiğiniz ekran süresini kontrol etmenizi sağlayabilir. 

Dış mekan aktiviteleri: Aile ve arkadaşlarınızla, dijital cihazlardan uzak aktiviteler planlayabilirsiniz. Birlikte spor yapmak, yürüyüşe çıkmak veya masa oyunları oynamak gibi etkinlikler sosyal bağlarınızı güçlendirir.

Sonuç

Teknolojinin hayatımızda büyük bir yer kapladığı bir gerçek. Ancak, bu cihazlarla sağlıklı bir ilişki kurmak, psikolojik ve fiziksel sağlığımızı korumak için çok önemlidir. Dijital detoks yaparak, teknolojinin olumsuz etkilerinden korunabilir ve teknolojiyi hayatımızda dengeli bir şekilde kullanarak sağlığımızı koruyabiliriz. Teknolojiyi doğru bir şekilde kullanmayı öğrenmek, uzun vadede fiziksel ve psikolojik olarak daha sağlıklı bir yaşam sürmemize yardımcı olur.

Dijital detoksun faydalarından yararlanmak için küçük adımlarla başlayabilir ve zamanla bu alışkanlıkları günlük yaşamınıza katabilirsiniz. Teknolojiyle olan ilişkinizi yeniden değerlendirmek ve dengelemek uzun vadede yaşayacağınız sorunlardan korunmanızı sağlar. 

Devamını Oku
image
29/01/2024

Sağlık Kaybı: Kanser Tanısı Almak

Kanserin son yıllarda giderek artan bir sağlık sorunu haline geldiğini düşündüğümüzde, çoğumuzun çevresinde kanser tanısı almış birisinin olma olasılığı çok yüksek.1 Peki, kanser tanısı alan kişiler neler deneyimliyorlar, psikolojik olarak nasıl süreçlerden geçiyorlar hiç düşündünüz mü? Bu yazımda bu soruyu yanıtlamaya çalışacağım.  

Kanser tanısı almak

Kanser tanısı almak; beklenmedik olması, zorlu koşullara adapte olmayı gerektirmesi, sağlık kaybı yaşanması ve çeşitli belirsizlikleri içermesiyle stresli bir yaşam olayıdır. Kanser olduğunu öğrenmek kişinin hayat akışında ciddi bir kriz yaratır. Dolayısıyla kişinin kanser tanısı aldıktan sonra psikolojik olarak zorlanması anlaşılır bir durumdur.2,3  

Arabayla düz bir yolda giderken önünüze büyük bir çukur çıktığını ve sert bir manevra yaparak yoldan çıktığınızı, o an direksiyon hakimiyetinizi kaybettiğinizi düşünün. Nasıl hissedersiniz? Kanserin kişinin hayatında yarattığı etki de benzerdir aslında. Tanıyı öğrendiği güne kadar kişinin günlük hayatı; işi, çocuklarının bakımı, sosyal yaşamı benzer seyrinde devam ederken, bir anda böyle bir durumla karşı karşıya kalmak kişinin hayat akışını böler ve yaşamı üzerindeki kontrol algısını azaltır. Bu durum kişide çaresizlik ve umutsuzluk yaratırken, sürecin getirdiği belirsizlik kaygı uyandırabilir. Bunun yanı sıra kanser tanısı alan kişinin öfke, üzüntü, hayal kırıklığı gibi duygular deneyimlemesi de beklendik bir durumdur.4 

Aslına bakarsanız kanser tanısı almak bir sağlık kaybıdır ve kişide yas tepkileri ortaya çıkarır. Yazıma kanser sürecinde yasın evrelerinin nasıl deneyimlendiğinden bahsederek devam etmek istiyorum. 

Sağlık kaybı ve yasın beş evresi

Kayıp dendiğinde birçoğumuzun aklına birinin ölümü gelir. Ancak boşanma, işten ayrılma, göç etme, hastalık tanısı alma gibi olaylar da insanların hayatında bir kayıp olarak görülür ve yas tepkilerini ortaya çıkarır. Kayıp sonrası yas sürecinde temel olarak beş evreden geçeriz. Bunlar; inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabuldür.5 

Kanser tanısı almak, kişinin hayatında sağlık kaybına neden olduğu için kişinin bu süreçlerden geçmesi beklendik bir durumdur. Yaşanan kayıptan sonra bahsedilen yas tepkilerinin ortaya çıkması normaldir. Hatta kişinin yaşadığı deneyimi anlamlandırması ve kaybı kabul etmesi açısından sağlıklı tepkilerdir aslında. 

Hatırlatmak isterim ki herkesin olaylara yönelik bakış açısı, duyguları ve davranışları kendine özgü olduğu için yasın evrelerinin deneyimlenme sırası ve süresi kişiye göre değişebilir. Bazen kişi birkaç evreyi aynı anda deneyimleyebilir ya da daha önce geçmiş olduğu evreye geri dönebilir.5 

Gelin yasın evrelerini birlikte inceleyelim: 

İnkar: “Böyle bir şey benim başıma gelmez.” “Bir yanlışlık, karışıklık olmalı.” 

Kişi, kanser olduğunu ilk duyduğunda şok olur ve durumun gerçekliğini kabul edemez. Başına böyle bir şey gelmesinin imkansız olduğunu düşünerek kanser olduğunu inkar eder.  

Öfke: “Neden beni buldu?” “Kanser olmayı hak etmedim!” 

Genellikle haberin ilk şoku atlatılıp, durumun gerçekliği kabul edildikten sonra öfke ortaya çıkar. Kişi “Neden ben?” sorusuna yanıt bulmaya çabalar. Aslında bir anlam arayışı içerisindedir. Bu durumun haksızlık olduğunu düşünerek; hastalığa, kendisine, çevreye karşı öfke hisseder ve suçlayıcı olabilir.  

Pazarlık: “Kendimi yıpratmasaydım böyle olmazdı.” “Keşke daha sağlıklı yaşaydım.” 

Kişi öfkesi biraz azaldıktan sonra kanser olmakla ilgili bir uzlaşma çabası içerisine girer yani zihinsel bir pazarlık halindedir. Geçmişte yaşadığı olayları düşünüp “keşke” ile başlayan cümleler kurar. Kimi zaman da olabilecek olumsuz sonuçları, tanrıya sözler vererek engelleyebileceğini ya da erteleyebileceğini düşünür. 

Depresyon: “Hiçbir şey yapmak istemiyorum.” “Umutsuz ve çaresizim.” 

Bu aşamada kişi kaybıyla yüzleşip bir nevi yasını tutmaya başlar. Kişinin mutsuz hissetmesi, hiçbir şey yapmak istememesi ve çözüm yolu bulamayacağını düşünmesi olası bir durumdur. Kabul evresine geçişi kolaylaştırmak için kişinin
duygularını deneyimlemesi ve dışa vurması önemlidir. 

Kabul: “Böyle bir durum ne yazık ki başıma geldi.” “Bu süreci daha iyi yönetmek için neler yapabileceğime bakacağım.” 

Kabul evresine geçildiğinde, kişi artık kanser tanısı aldığını kabul eder ve süreci yönetmekle ilgili planlar yapmaya başlar. Kişi planları doğrultusunda adım attıkça kontrol algısı güçlenir ve attığı adımlar onun içinde bulunduğu duruma adapte olmasını sağlar. 

Terapide kanser sürecine yönelik nasıl çalışılır?

Kanser sürecinin hem fiziksel hem de psikolojik açıdan zorlayıcı deneyimler içerdiğini kabul etmek gerekir.4 Kişinin bu süreci daha iyi yönetebilmesi ve baş etme becerilerini güçlendirmesi için terapi desteği alması faydalı olacaktır. Terapide, kişinin kanser sürecinde yaşadığı psikolojik sorunlara ve yaşam kalitesini artırmaya yönelik çalışırken, Bilişsel ve Davranışçı Terapilerin (BDT) en etkili terapi yaklaşımlarından olduğu bilinmektedir.6,7 

Terapide kanser sürecine yönelik çalışırken kişinin; 

Yas tepkilerini tanıması ve içinde bulunduğu süreci anlamlandırması,  

Duygularıyla temas etmesi ve onları taşıyabilme kapasitesinin artması,  

Zorlandığı durumları kabul etmesi ve çözüm yolları bulması, 

Sağlıklı iletişim kurarak çevresiyle duygu paylaşımında bulunması ve sosyal destek kaynaklarının güçlenmesi, 

Yaşamını yeniden yapılandırarak kanser sürecine adapte olması, 

Koşulları göz önünde bulundurularak keyif alacağı ve yeterlilik algısını artıracak aktivitelerde bulunması hedeflenir. 

Bütün bunlar kişinin duygularını kabul etmesini, hastalığa yönelik farklı bir bakış açısı geliştirmesini ve kanser sürecini daha iyi yönetebilmesini sağlar. Bunun yanı sıra kişinin deneyimleyebileceği psikolojik süreçlerle ilgili bilgi sahibi olması ve sürece yönelik plan yapması belirsizliğin ve kaygının azalmasına yardımcı olur. Kişi süreç içerisinde atabildiği adımlar olduğunu gördükçe yaşamı üzerindeki kontrol algısı artarken, umutsuzluk ve çaresizliği azalır.

Sonuç olarak psikolojik dayanıklılığın artmasıyla; kişi direksiyon hakimiyetini geri kazanır, alternatif yollar bulur ve yeni bir rotadan yoluna devam eder. 

Devamını Oku
image
26/01/2024

Languishing

Yaşanan COVID-19 salgını ile sosyal ilişkilerin azalması, sıkılma, isteksizlik gibi durumlar arttı ve ‘’languishing’’ kavramı daha sık duyulur bir kavram haline geldi. Peki, languishing nedir? Bu yazımızda size languishing kavramını tanıtacağız.

Languishing nedir?

Languishing günlük hayatın sıradanlaşması, evde geçirilen sürenin artması, sosyal çevrenin azalması, belirsizlik ve izolasyon gibi faktörler sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Bu durumda isteksizlik, motivasyon eksikliği, sıkışmışlık, hayattan zevk alamama ve sürekli yorgunluk gibi belirtiler ortaya çıkar.1 Bu belirtilerin sıklığı ve yoğunluğu arttığında kişi günlük hayatını sürdürmekte sorun yaşar.

Languishing ile depresyon arasındaki fark

Depresyon; çökkünlük, isteksizlik, günlük işlerin aksatılması, sosyal çevreyle ilişkilerin kopması ve aktivitelerden keyif alamama gibi belirtilerle kendini gösterir. Languishing ve depresyon tanım olarak benzer gibi görülse de aralarındaki temel farklar şunlardır:

Depresyonda kişi belirtileri daha uzun süreli ve yoğun bir şekilde yaşar. Kişinin günlük işlevselliği ciddi bir şekilde etkilenir ve hayatını zorlaştırır.

Languishing, kişinin yaşadığı isteksizlik ve keyif alamama daha hafif ve kısa sürelidir. Languishing yaşayan kişiler, genellikle günlük aktivitelerini çoğunlukla yerine getirir ancak bu aktivitelerden tam anlamıyla keyif alamazlar.1,2,3

Languishing ile başa çıkmanın yolları:

Languishing ile başa çıkmak zorlu bir süreç olabilir. Bir terazi sistemi gibi, kişinin keyif aldığı aktiviteleri yapmadığında, hayatı durgunlaştığında terazinin bir kefesi gittikçe hafifler ve isteksizlik, sıkıntı kefesi ağır basar. Böylelikle kişinin hayatında dengeyi koruması zorlaşır. Ancak aşağıdaki bu adımlar languishing ile başa çıkmak için yardımcı olabilir.4

  1. Hedef belirlemek ve adım atmak: Küçük ve ulaşılabilir hedefler belirlemek isteği ve motivasyonu arttırabilir. O hedeflere ulaşmak sonraki adım için zemin oluşturur.
  2. Aktivite planlamak: Keyif alınan aktiviteleri günlük yaşama daha çok katmak kişinin yaşadığı sıkıntıyı azaltır ve yaşamdan daha çok keyif almasını sağlar.
  3. Sosyal ilişkiler kurmak: İzolasyon ve sosyal ilişkilerin azalması languishing’in ortaya çıkmasında önemli bir faktördür. Bu nedenle kişinin ailesiyle, arkadaşlarıyla iletişim halinde olması önemlidir.
  4. Profesyonel destek almak: Eğer languishing uzun süredir devam ediyor ve sıkıntıya neden oluyorsa profesyonel destek almak önemlidir.

BDT ve Languishing

Bilişsel ve Davranışçı Terapi seansları kişinin yaşadığı sorunlar ile başa çıkmasına yardımcı olan etkili bir terapi yaklaşımıdır. BDT seansları ile kişinin eskiden keyif aldığı aktiviteler tekrar hayatına dahil edilir. Böylelikle kişinin yaşama dair isteğini ve motivasyonunu artar. Aynı zamanda problemlerle daha etkili başa çıkabilmesi için problem çözme becerileri geliştirmesine yardımcı olur. Kişinin sosyal ilişkilerini güçlendirmesi ve sosyal izolasyonun azalması için adımlar atılır. BDT seansları sonucunda kişinin; yaşadığı sıkıntı azalır ve yaşam kalitesi artar.

Devamını Oku